used in forming the perfect aspect and the past perfect aspect

listen to the pronunciation of used in forming the perfect aspect and the past perfect aspect
English - Turkish

Definition of used in forming the perfect aspect and the past perfect aspect in English Turkish dictionary

have
it has geçmi zaman had malik olmak
have
{f} almak

Saatimi kaybettim, bu yüzden bir tane almak zorundayım. - I lost my watch, so I have to buy one.

Ben bu oda için yeni bir halı satın almak zorundayım. - I have to buy a new carpet for this room.

have
eline ulaşmak
have
izin vermek

Onlarla konuşmama izin vermek zorundasın. - You have to let me talk to them.

İçeri girmeme izin vermek zorundasın. - You have to let me in.

have
doğurmak
have
{f} elde etmek

Yaptığını sandığım başarı türünü elde etmek istiyorsan, öyleyse daha çok çalışmak zorunda kalacaksın. - If you want to achieve the kind of success that I think you do, then you'll have to study harder.

Tam sevinç değerini elde etmek için, onu paylaşacak birisine sahip olmalısınız. - To get the full value of joy, you must have someone to divide it with.

have
geçirmek

Hayatımın geriye kalan kısmını birlikte geçirmek istediğim herhangi biriyle henüz tanışmadım. - I haven't yet met anyone I'd want to spend the rest of my life with.

Sadece birlikte biraz zaman geçirmek istedim. - I just wanted to have some time together.

have
içmek

Bir yerde içki içmek için dışarı çıkmak ister misiniz? - Would you like to go out to have a drink somewhere?

Artık onu, içmekten alıkoymalıyız. - We have to stop him from drinking any more.

have
sahip ol

Yüksek yerlerde arkadaşlara sahip olmak güzel olmalı. - It must be nice to have friends in high places.

Neyin doğru olduğuna inandığını açıkça söyleme cesaretine sahip olmalısın. - You ought to have the courage to speak out what you believe to be right.

have
davet etmek

Pul koleksiyonum yok ama onu davet etmek için bir mazeret olarak kullanabildiğim Japon kartpostal koleksiyonum var. - I don't have a stamp collection, but I have a Japanese postcard collection that I could use as an excuse to invite him.

Faturayı ödemek zorunda kaldım! Bir dahaki sefere, onlar beni davet etmek zorunda kalacaklar. - I had to pay the bill! The next time, I'll have them invite me.

have
{f} olmak

Bu akşam yemekte benimle olmak ister misin? - Would you like to have dinner with me tonight?

Mezun olmak için yeterli kredim yok. - I don't have enough credits to graduate.

have
{i} kumpas
have
{i} hile

Ben ne zaman hile yaptım? - When have I ever cheated?

Son zamanlarda bir çok hileli iğrenç olaylar vardı. - Recently there have been a lot of nasty incidents with fraud.

have
{f} kabul etmek

Böyle uygunsuz bir öneriyi kabul etmek zorunda değildin. - You didn't have to accept such an unfair proposal.

Tom'un işini yapması için birini kabul etmek zorunda kalacağız. - We will have to take on someone to do Tom's work.

have
{i} varlıklı kimse
have
{f} bulunmak

Son zamanlarda, ekonominin hızla geliştiğine dair sinyaller bulunmaktadır. - Recently, there have been signs that the economy is picking up steam.

Siyasal etkinlikte bulunmak için zamanım yok. - I have no time to engage in political activity.

have
(fiil) sahip olmak, olmak, elde etmek, almak, yapmak, etmek, kabul etmek, göz yummak, aldatmak, dolandırmak, zorunda olmak, bulunmak
have
{f} etmek

Biz altıda orada olacaksak, şimdi hareket etmek zorundayız. - If we are to be there at six, we will have to start now.

Bu sınavda başarısız olursan, kursu tekrar etmek zorunda kalacaksın. - If you flunk this exam, you'll have to repeat the course.

English - English
have
used in forming the perfect aspect and the past perfect aspect

    Hyphenation

    used in forming the per·fect as·pect and the past per·fect as·pect

    Turkish pronunciation

    yuzd în fôrmîng dhi pırfekt äspekt ınd dhi päst pırfekt äspekt

    Pronunciation

    /ˈyo͞ozd ən ˈfôrməɴɢ ᴛʜē pərˈfekt ˈaˌspekt ənd ᴛʜē ˈpast pərˈfekt ˈaˌspekt/ /ˈjuːzd ɪn ˈfɔːrmɪŋ ðiː pɜrˈfɛkt ˈæˌspɛkt ənd ðiː ˈpæst pɜrˈfɛkt ˈæˌspɛkt/
Favorites