Bu kitabı diğerlerinin üstüne koy.
- Put this book on top of the others.
Kayakları arabanın üstüne koydu.
- He put the skis on top of the car.
Kedi masanın üstünde oturuyor.
- The cat is sitting on top of the table.
Parmaklığın üstünde iki çocuk oturuyor.
- Two children are sitting on top of the fence.
Aziz Benedict ilk manastırı Monte Cassino'nun tepesinde kurdu.
- St. Benedict established his first monastery on top of Monte Cassino.
Sen çan eğrisinin tepesindesin.
- You're on top of the bell curve.
Cesur şövalye saldırganın üzerine gitmek için o anda tereddüt etmedi.
- The bold knight didn't hesitate at the time to go onto the offensive.
O, kağıtları katladı ve masanın üzerine attı.
- He folded the papers and threw them onto the table.
O masanın üstüne atladı.
- He jumped onto the table.
Tom torbanın içindekileri masanın üstüne boşalttı.
- Tom emptied the contents of the sack onto the table.
I have sorted out the problems and am now on top of the situation.
. . and on top of all that, I got a puncture!.