İnsanların duygusal yaşamları gittikçe daha istikrarsız hale geliyor.
- People's emotional lives are becoming more and more unstable.
Bu test maiyeti istikrarsız.
- This test suite is unstable.
Leyla son derece kararsızdı.
- Layla was extremely unstable.
Tom bana Mary'nin duygusal yönden kararsız olduğunu söyledi.
- Tom told me Mary was emotionally unstable.
Nisan ayında hava dengesiz.
- The weather in April is unstable.
O aklen dengesiz ve muhtemelen bir katil.
- She's mentally unstable and probably a killer.