Orada hoş olmayan bir deneyim yaşadık.
- We had an unpleasant experience there.
Hoş olmayan bir haber aldım.
- I got an unpleasant news.
O bu tür görüşü nahoş bulur.
- He finds this kind of opinion unpleasant.
Ne tatsız bir sürpriz!
- What an unpleasant surprise!
Bayan Jones çoğunlukla telefonda kocasının sekreterine karşı tatsız davranır.
- Mrs. Jones is often unpleasant to her husband's secretary over the phone.
Kız kardeşinle çok antipatik olma, Tom.
- Don't be so unpleasant with your sister, Tom.