Beklenmedik bir şey olmazsa seni yarın görebileceğim.
- I will be able to see you tomorrow unless something unexpected turns up.
Bir mücize olmazsa, bunu zamanında yapamayacağız.
- Unless there is a miracle, we won't be able to make it on time.
Do this unless stated otherwise in the contract.
Elektrik ve su olmadan hayat olmaz.
- There is no life without electricity and water.
Televizyon olmadan yaşayamam.
- I can't live without a TV.
Mütevazilik olmaksızın cesaret tehlikeli bir oyundur.
- Without humility, courage is a dangerous game.
Dan'in idam cezası şartlı tahliye olmaksızın ömür boyu hapse çevrildi.
- Dan's death sentence was commuted to life in prison without parole.
O olmadan bunu yapamayız.
- We can't do this without him.
Biz o olmadan gitmek zorunda kalabiliriz.
- We may have to go without her.
Onsuz yaşamayı öğrendim.
- I learned to live without her.
Neye ihtiyacınız olduğunu söylerseniz ve ben onsuz nasıl idare edeceğinizi söylerim.
- Tell me what you need and I'll tell you how to get along without it.
Tom sizin izniniz olmadan gitmedi.
- Tom wouldn't leave without your permission.
İnsanlar sizin hakkınızda duydukları bütün iyi şeyleri sorgulayacak fakat bütün kötü şeylere tereddüt etmeden inanacaklardır.
- People will question all the good things they hear about you but believe all the bad without a second thought.
Dışarıda hava çok soğuk, ceketsiz üşüteceksin.
- It is very cold outside. You'll catch a cold without a coat.
I’m leaving unless I get a pay rise.
Why,’ he blurted, ‘because they say I've no right to come up like this – without we mean to marry—’.
You shouldn't feed that dog, less'n you want him followin' you home.
And therewithall he swange oute a swerde and seyde, ‘But yf thou telle me all who hath ben here, now shalt thou dey!’.
... unless there's a huge transformation in the way-- ...
... unless that is where they want to let this issue really started that ...