O yıllarca sefil bir hayat sürdürmek zorunda kaldı.
- He had to lead a miserable life for many years.
Kendini sefil bir durumda bulacaksın.
- You'll find yourself in a miserable situation.
Kate Chris'e baktı ve sonra onu görmezden geldi, bu onu perişan etti.
- Kate glanced at Chris and then ignored him, making him feel miserable.
Ekonomi perişan durumdaydı.
- The economy was in miserable condition.
Sana ne oldu? Berbat görünüyorsun.
- What happened to you? You look miserable.
Tom parktaki bankta oturuyor, berbat görünüyor.
- Tom is sitting on a park bench, looking miserable.
O zengin ama çok mutsuz.
- She's rich but miserable.
Tom mutsuz olduğunu söyledi.
- Tom said that he was miserable.
Ben sefil ve mutsuzdum.
- I was miserable and unhappy.