Bazen gelecek ile ilgili huzursuzlanıyorum.
- I sometimes get uneasy about the future.
O hiç gözükmedi, bu onu huzursuz etti.
- He did not appear at all, which made her very uneasy.
Sami gerçekten tedirgin hissetti.
- Sami felt really uneasy.
Onun mektuplarını gördüğünde kendini biraz tedirgin hissetti.
- When he saw her letter, he felt somewhat uneasy.
Sami kendini gerçekten rahatsız hissetti.
- Sami felt really uneasy.
Haber bizi rahatsız ediyor.
- The news makes us uneasy.
Endişe verici bir sessizlik vardı.
- There was an uneasy silence.