Tom çok anlayışlıydı.
- Tom has been very understanding.
Yani, Çin ulusuna karşı daha anlayışlıyım.
- That's to say, I have a better understanding of the Chinese nation.
Tom'un kesinlikle bu konu ile ilgili daha iyi bir anlayışı var.
- Tom certainly has a better understanding of this matter than I do.
Tom ve Mary'nin bir anlayışı var.
- Tom and Mary have an understanding.
İklim değişikliğinin yaşamlarımızı nasıl etkileyeceğini anlamaya acil bir ihtiyaç var.
- There is an urgent need for understanding how climate change will affect our lives.
Seni anlamak gerçekten çok zor.
- Understanding you is really very hard.
Cevaplar, anlama yetisinin farklı derecelerini gösterir.
- Answers display different degrees of understanding.
Sanırım mutabakata varabileceğiz.
- I think we'll be able to come to an understanding soon.
Karşılıklı anlayış, barışı sağlar.
- Mutual understanding makes for peace.
İki ülke arasında kültürel değişim devam ederken, onların karşılıklı anlayışı daha da derinleşti.
- As cultural exchange continued between the two countries, their mutual understanding became even deeper.
Bu tür müzik, daha yaşlı insanların anlamakta zorluk çektiği bir şeydir.
- This kind of music is something that older people have difficulty understanding.
Tom Mary'yi Fransızca anlamakta zorlanmadığını söylüyor.
- Tom says that he has no trouble understanding Mary's French.
Aralarında gizli bir anlaşma var.
- They have a secret understanding between them.
Bir anlaşmamız olduğunu düşündüm.
- I thought we had an understanding.
According to my understanding, the situation is quite perilous. I wonder if you see it this way, too.
I thought we had an understanding - you do the dishes, and I throw the trash.
He showed much understanding when he found out of my troublesome familial history.
Comprehension is fundamental.
- Understanding is essential.