You should not give up hope.
- Umudunu kaybetmemelisin.
Don't give up hope, Tom.
- Umudunu kaybetme, Tom.
Hope, not fear, is the creative principle in human affairs.
- Korku değil, umut insan ilişkilerinde yaratıcı ilkedir.
The news dashed our hopes.
- Haber umutlarımızı yıktı.
I had great expectations for Tom.
- Tom için büyük umutlarım vardı.
I feel hopeful about the future.
- Gelecekle ilgili umutlu hissediyorum.
Tom doesn't look very hopeful.
- Tom çok umutlu görünmüyor.
She had to give up her dream.
- Hayalinden umudunu kesmek zorundaydı.
They were sanguine about the company's prospects.
- Onlar şirketin umutları hakkında iyimserdi.
What wonderful prospect is waiting for you on the other side of the door? None!
- Bu kapının ardında seni hangi parlak umutlar bekliyor? Hiç!
I guess it was too much to hope for.
- Sanırım bu umut etmek için çok fazlaydı.
To hope is better than to despair.
- Umutlanmak umutsuzluktan iyidir.