Onlar zıt yönlere gittiler.
- They went in opposite directions.
Ölüm yaşamın zıttı değildir: biz ölümümüzü ölürken geçirmezken hayatımızı yaşarken geçiririz.
- Dying is not the opposite of living: we spend our life living while we don't spend our death dying.
Aksi yöne gitmen gerekir.
- You should go in the opposite direction.
Zengin olmak, yoksul olmanın karşıtıdır.
- Becoming rich is the opposite of becoming poor.
İkiz olmalarına karşın onların karşıt kişilikleri vardı.
- Although they were twins, they were of opposite personalities.
Onların evi otobüs durağının tam karşısında.
- Their house is just opposite the bus stop.
Parkın karşısında güzel bir nehir var.
- Opposite the park there is a beautiful river.
Benim görüşüm karşı yönde.
- My opinion is the opposite.
Sami karşı yönden geliyordu.
- Sami was coming in the opposite direction.
Bizim evin karşısındaki evde yaşarlar.
- They live in the house opposite to ours.
Kimin evi seninkinin karşısında?
- Whose house is opposite to yours?
Tom Mary'nin karşısına oturdu.
- Tom sat opposite Mary.
Karşıda altı katlı bir bina var.
- Opposite there is a six-story building.