tutumlu

listen to the pronunciation of tutumlu
Turkish - English
thrifty
sparing

Use the exclamation point sparingly. - Ünlem işaretini tutumlu kullanın.

frugal

Germans are a frugal people. - Almanlar tutumlu bir millettir.

Tom was very frugal with his money. - Tom parası ile çok tutumluydu.

economizer
prudent
carefully
canny
(aşırı) careful
economical

A housewife should be economical. - Bir ev kadını tutumlu olmalıdır.

saving
provident
chary
thrifty, economical
thrifty, economical, frugal
prudential
cheeseparing
tutum
manner

Dr. Jackson has a good bedside manner. - Dr Jackson'ın hastalara karşı iyi bir tutumu var.

Tom has no manners at all. - Tom'un hiç tutumu yok.

tutum
attitude

I dislike her unfriendly attitude. - Onun düşmanca tutumunu sevmiyorum.

Tom needs to change his attitude. - Tom'un tutumunu değiştirmesi gerekiyor.

tutumlu bir şekilde
economically
tutumlu bir halde
prudently
tutumlu bir şekilde
thriftily
tutumlu kullanma
use sparingly
tutumlu kullanmak
use sparingly
tutumlu olarak
sparingly
tutumlu bir şekilde
frugally
tutumlu kimse
economizer
tutumlu kimse
economist
tutumlu kişi
husbander
tutumlu olarak
providently
tutumlu olma
husbandry
tutumlu olmak
be sparing of
tutumlu olmak
spare
tutum
{i} stance

He took an uncertain stance. - O değişken bir tutum takındı.

One speech, one particular stance, one wrong statement can change everything all of a sudden. - Bir konuşma, bir tutum, hatalı bir açıklama bir anda her şeyi değiştirebilir.

tutum
{i} Providence
tutum
{i} behavior
tutum
line of conduct
tutum
demeanour
tutum
posture
tutum
(Teknik,Tekstil) feel
tutum
geste
tutum
stand
tutum
(Politika, Siyaset) action
tutum
conduct
tutum
behave
tutum
(Tekstil) hand
tutum
position
tutum
{i} demeanor
tutum
economy
tutum
spirit
tutum
frugality
tutum
saving
tutum
complexion
tutum
thrift
tutum
thriftiness
tutum
psych. attitude
tutum
thrift, economy
tutum
attitude, demeanour; manner, conduct; thrift, economy, frugality
tutum
carriage
tutum
behaviour [Brit.]
tutum
sparingness
tutum
manner of conduct, way of behaving
tutum
(Hukuk) action, policy, stance
tutum
{i} behaviour

The child's behaviour and attitude towards his fellow students was exemplary. - Çocuğun okul arkadaşlarına karşı davranışı ve tutumu ibret vericiydi.

tutum
slant
tutum
(Tekstil) handle
tutumlu olmak
(deyim) pull in one's horns
ufak şeylerde tutumlu
penny-wise
Turkish - Turkish
Tutumlu davranan, idareli, muktesit: "Ayşe hesabını kitabını bilir, tutumlu bir ev kadınıydı."- Halikarnas Balıkçısı
Tutumlu davranan, idareli, muktesit
muktesit
idareli
Tutum
idare
tutum
Tutulan yol, davranış
tutum
Tutulan yol, davranış: "Anlayışsızlıklarınız ve yanlış tutumlarınız yüzünden beni inatçı sanıyorsunuz."- T. Buğra
tutum
Aşırı harcamalardan sakınma, iktisat, ekonomi
tutumlu
Favorites