Curdken ran up to her and wanted to grasp some of the hair from her head.
- Curdken ona doğru koştu ve onun başından bir tutam saç tutmak istedi.
Tom didn't have enough money to take a taxi.
- Tom'un bir taksi tutmak için yeterli parası yoktu.
We should take his youth into account.
- Onun gençliğini göz önünde tutmalıyız.
To put it bluntly, the reason this team won't win is because you're holding them back.
- Açık söylemek gerekirse, bu takımın kazanamayacak olmasının sebebi onları geride tutmanızdır.
Tom had no way of knowing that the dam wouldn't hold.
- Tom barajın tutmayacağını bilemezdi.
Have you ever tried to catch snowflakes on your tongue?
- Hiç dilinde kar taneleri tutmaya çalıştın mı?
The children tried to catch snowflakes on their tongues.
- Çocuklar dillerinde kar taneleri tutmaya çalıştılar.
Sami dropped everything he was holding.
- Sami tutmakta olduğu her şeyi düşürdü.
To put it bluntly, the reason this team won't win is because you're holding them back.
- Açık söylemek gerekirse, bu takımın kazanamayacak olmasının sebebi onları geride tutmanızdır.
You must grip that dagger this way.
- O hançeri bu şekilde tutmalısın.
Reason promises us its support, but it does not always keep its promise.
- Sebep bize destek sözü verir ancak her zaman sözünü tutmaz.
Food prices are at their highest level since the United Nations Food and Agriculture Organization began keeping records in 1990.
- Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Kurumu 1990'da kayıt tutmaya başladığından beri, yiyecek fiyatları en yüksek seviyesindedir.
He has a habit of keeping the door open.
- Onun kapıyı açık tutma alışkanlığı var.
Slotted spoons have a particular role in the traditional absinthe ritual. They are used to hold a sugar cube over a glass as one dissolves it into her drink with cold water.
- Oluklu kaşıklar geleneksel pelin ayininde belirli bir role sahiptir.Onlar bir adet küp şekeri soğuk suyla bardaklarının içine eritmek için küp şekeri bardağın üstünde tutmak için kullanılır.
The handle of this pan is easy to hold.
- Bu tavanın sapını tutmak kolaydır.
It'll keep you warm - Seni sıcak tutar She keeps a diary - Günlük tutuyor. He keeps the books - Defter tutuyor.
In the development of Lojban, efforts were consistently made since the initial phase to keep the language culturally neutral.
- Lojban'ın geliştirilmesinde, dili ilk aşamasından beri tarafsız tutmak için çabalar tutarlı olarak yapılmıştır.
I didn't mean to keep it secret.
- Bunu gizli tutmak niyetinde değildim.
She should take into consideration the advice of her mother.
- O, annesinin tavsiyesini göz önünde tutmalıdır.
We had to retain a lawyer.
- Biz bir avukat tutmak zorunda kaldık.
I will lend you the books, which I have at my disposal, on condition that you keep them clean.
- Onları temiz tutmak şartıyla sana elimdeki kitapları ödünç vereceğim.
She held my arm firmly.
- O, kolumu sımsıkı tuttu.
He held his breath while watching the match.
- Maçı izlerken nefesini tuttu.
I often go fishing in the river.
- Ben sık sık nehirde balık tutmaya giderim.
I went fishing last Monday.
- Geçen Pazartesi balık tutmaya gittim.
The lawyer asked the judge to make allowance for the age of the accused.
- Avukat yargıca suçlananların yaşlarını göz önünde tutmasını rica etti.
It wasn't my idea to hire her.
- Onu tutmak benim fikrim değildi.
Tom wanted to hire us both, but he said he could only hire one of us.
- Tom ikimizi de tutmak istedi, ancak yalnızca bizden birini tutabileceğini söyledi.
They fixed the sign to the wall.
- Onlar tabelayı duvara tutturdular.
I would like to know how much it costs.
- Ne kadar tuttuğunu bilmek isterim.
This diamond costs a fortune.
- Bu elmas servet tutar.
On a hot summer day, the air conditioner works all day to keep us cool.
- Sıcak bir yaz gününde, klima bizi serin tutmak için bütün gün çalışır.
He had worked hard to keep Kansas peaceful.
- Kansas'ı huzurlu tutmak için çok çalıştı.
I had to grab her to keep her from falling.
- Onun düşmesini engellemek için onu tutmak zorunda kaldım.
If you want to stay a member of this club, you have to fish or cut bait.
- Bu kulübün bir üyesi kalmak istiyorsanız balık tutmak ya da yem kesmek zorundasınız.
I'd like to keep expenses down.
- Giderleri düşük tutmak istiyorum.
This looks like a good spot for fishing.
- Bu balık tutmak için iyi bir nokta gibi görünüyor.
You have to hold back.
- Kendini tutmak zorundasın.
We have to keep our dog tied.
- Köpeğimizi bağlı tutmak zorundayız.
I make sure to keep my computer secure.
- Bilgisayarımı güvende tutmak için gerekeni yapıyorum.
Make no mistake: we do not want to keep our troops in Afghanistan. We seek no military bases there.
- Yanlış yapmak yok: Biz birliklerimizi Afganistan'da tutmak istemiyoruz. Biz orada askeri üs aramıyoruz.
Tom can't hold down a job. He's always getting fired.
- Tom bir mesleği tutamaz. O her zaman kovuluyor.
I barely restrained myself from vomiting.
- Kusmamak için kendimi zar zor tuttum.
She screamed with horror as someone took hold of her arm.
- Birisi onun kolundan tuttuğunda o korkudan çığlık attı.
Hold the vase with both hands.
- Vazoyu iki elinle tut.
Sometimes, the best response is to restrain yourself from responding.
- Bazen en iyi yanıt, kendinizi yanıt vermekten uzak tutmaktır.
I barely restrained myself from vomiting.
- Kusmamak için kendimi zar zor tuttum.
We had to retain a lawyer.
- Biz bir avukat tutmak zorunda kaldık.
Sami tried to get hold of his brother.
- Sami erkek kardeşini tutmaya çalıştı.
Tom and Mary's new puppy chews up everything he can get hold of, including Tom's new slippers.
- Tom ve Mary'nin yeni köpeği, Tom'un yeni terlikleri de dahil olmak üzere, elinde tuttuğu her şeyi çiğnemektedir.
He was holding a large box in his arms.
- O, kollarında büyük bir kutu tutuyordu.
The fat woman was holding a monkey.
- Şişman kadın bir maymun tutuyordu.
You have to hold back.
- Kendini tutmak zorundasın.
Tom couldn't hold back his anger.
- Tom öfkesini tutamadı.
The police held back the crowd.
- Polisler kalabalığı geride tuttu.
The police held back the protesters.
- Polis protestocuları geri tuttu.
Sometimes, the best response is to restrain yourself from responding.
- Bazen en iyi yanıt, kendinizi yanıt vermekten uzak tutmaktır.
The girl tried hard to hold back her tears.
- Kız gözyaşlarını tutmak için çok gayret etti.
You have to hold back.
- Kendini tutmak zorundasın.
Tom didn't have enough money to take a taxi.
- Tom'un bir taksi tutmak için yeterli parası yoktu.
I'll do whatever it takes to keep you next to me.
- Seni yanımda tutmak neye mal olursa olsun yapacağım.
This net here is to keep off mosquitoes.
- Buradaki ağ, sivrisinekleri uzak tutmak içindir.
Tom adopted our method of bookkeeping.
- Tom defter tutma metodumuzu benimsedi.
We should take his youth into account.
- Onun gençliğini göz önünde tutmalıyız.