Tom hugged Mary and gave her a long, passionate kiss.
- Tom Mary'ye sarıldı ve ona uzun tutkulu bir öpücük verdi.
Most people are very passionate about something.
- Çoğu insan bir şey hakkında çok tutkuludur.
Tom is fairly ambitious, isn't he?
- Tom oldukça tutkulu, değil mi?
What are some things you are passionate about?
- Tutkulu olduğun bazı şeyler nedir?
He subdued his passions.
- O, tutkularını bastırdı.
She has a desire to be wealthy.
- Onun zengin olmak için bir tutkusu var.
Jane must stop giving way to her desire for chocolate.
- Jane çikolataya olan tutkusunu durdurmalıdır.
Tatoeba is not a cult.
- Tatoeba bir tutku değildir.
His ambition is to be a lawyer.
- Onun tutkusu bir avukat olmaktır.
He had the ambition to be prime minister.
- Başbakan olma tutkusunu taşıyordu.
Fadil was making an effort to share Layla's passions.
- Fadıl, Leyla'nın tutkularını paylaşmak için çaba harcıyordu.