That's what we call consistency.
- Ona tutarlılık diyoruz.
I think phosphoric acid has the same color and consistency as coconut oil.
- Ben fosforik asitin Hindistan cevizi yağı ile aynı renk ve tutarlılıkta olduğunu düşünüyorum.
In the development of Lojban, efforts were consistently made since the initial phase to keep the language culturally neutral.
- Lojban'ın geliştirilmesinde, dili ilk aşamasından beri tarafsız tutmak için çabalar tutarlı olarak yapılmıştır.
Her behavior is consistent with her words.
- Onun davranışları sözleriyle tutarlı.
The argument is rigorous and coherent but ultimately unconvincing.
- Bu tartışma titiz ve tutarlı ama sonuçta inandırıcı.
Don't expect a coherent answer.
- Tutarlı bir cevap beklemeyin.