tutan

listen to the pronunciation of tutan
Turkish - English
retentive
retainer
adsorbent
holding

The prisoner broke away from the guards who were holding him. - Tutuklu onu tutan gardiyanlardan kaçtı.

The man holding the umbrella is Ken. - Şemsiye tutan adam Ken'dir.

tutan kimse
captor
tutan şey
holdfast
tutan şey
holder
tut
held

The picture was held on by a pin. - Resim bir iğne ile tutturuldu.

He held a pen in his hands. - O, elinde bir kalem tutuyor.

kumaşı tezgâhta gergin tutan ağaç
temple
olta ile balık tutan kimse
angler
tut
{f} fix

They fixed the sign to the wall. - Onlar tabelayı duvara tutturdular.

bahis defteri tutan
bookie
bahis defteri tutan
bookmaker
elinde tutan
(Ticaret) possessor
kendini tutan
self-denying
kendisini araba tutan
carsick
maçta süreyi tutan görevli
(Spor) timekeeper
tut
cost

I would like to know how much it costs. - Ne kadar tuttuğunu bilmek isterim.

How much does a beer cost? - Bir bira ne kadar tutar?

tut
hold down

Tom can't hold down a job. He's always getting fired. - Tom bir mesleği tutamaz. O her zaman kovuluyor.

tut
got hold of
tut
{f} restrained

I barely restrained myself from vomiting. - Kusmamak için kendimi zar zor tuttum.

tut
{f} sustaining
tut
{f} hold

Hold your tongue, or you'll be killed. - Dilini tut, yoksa öldürüleceksin.

You're holding my hand in the photo. - Fotoğrafta elimi tutuyorsun.

tut
choke back
tut
{f} withholding
tut
{f} withheld
tut
restrain

I barely restrained myself from vomiting. - Kusmamak için kendimi zar zor tuttum.

He could no longer restrain himself. - O artık kendini tutamadı.

tut
retain

We had to retain a lawyer. - Biz bir avukat tutmak zorunda kaldık.

tut
get hold of

Sami tried to get hold of his brother. - Sami erkek kardeşini tutmaya çalıştı.

Tom and Mary's new puppy chews up everything he can get hold of, including Tom's new slippers. - Tom ve Mary'nin yeni köpeği, Tom'un yeni terlikleri de dahil olmak üzere, elinde tuttuğu her şeyi çiğnemektedir.

tut
{f} retained
tut
maintain at
tut
{f} holding

He was holding a large box in his arms. - O, kollarında büyük bir kutu tutuyordu.

The fat woman was holding a monkey. - Şişman kadın bir maymun tutuyordu.

tut
withhold
tut
hold back

You have to hold back. - Kendini tutmak zorundasın.

Tom tried to hold back his tears. - Tom gözyaşlarını tutmaya çalıştı.

tut
held down
tut
held back

The police held back the protesters. - Polis protestocuları geri tuttu.

The police held back the crowd. - Polisler kalabalığı geride tuttu.

tut
{f} seizing
Bal tutan parmağını yalar
(Atasözü) He who has something to do with a big deal will always draw some profit
evliyayı peygamberlerden üstün tutan tarikat
keep it on the cult of saints, prophets
aziz tutan kimse
cherisher
bahis parasını tutan kimse
stakeholder
birbirini tutan
clannish
birbirini tutan
coherent
canlı balık tutan tekne
smack
defter tutan kimse
bookkeeper
dik tutan şey
stiffening
dik tutan şey
erector
dizilmiş harfleri tutan demir çerçeve
chase
dört günde bir tutan nöbet
quartan fever
eli ayağı tutan
alive and kicking
göz hapsinde tutan görevli
probation officer
günlük tutan kimse
diarist
günlük tutan kimse
diary keeper
iki tarafı da tutan
bipartisan
ipleri elinde tutan kimse
wirepuller
kamçı tutan el
whip hand
kayığı tutan halatlar
gripes
kendini tutan
self denying
kıvılcım tutan
spark-arresting
mecbur tutan
exactor
mecbur tutan
exacter
mesleki başarıyı ön planda tutan kimse
careerist
meşale tutan kimse
torchbearer
muaf tutan
exonerator
suyu tutan
retentive
suyu tutan toprak
retentive soil
sıcak tutan
warm

You should put on a warm pair of socks. - Sıcak tutan bir çift çorap giymelisin.

I'm wearing a warm pair of socks. - Sıcak tutan bir çift çorap giyiyorum.

sır tutan
secretive
sır tutan
tight lipped
taraf tutan
one sided
taraf tutan yargıca itiraz etmek
challenge a judge for bias
tut
heldback
tut
helddown
tut
support

Reason promises us its support, but it does not always keep its promise. - Sebep bize destek sözü verir ancak her zaman sözünü tutmaz.

tut
chokeback
yara ağzını açık tutan alet
retractor
yaşı tutan
of age
yerini tutan
ersatz
yüze tutan
adsorbent
ışık tutan kimse
torchbearer
English - English

Definition of tutan in English English dictionary

tut
A tutorial
tut
To make a tut tut sound of disapproval
tut
{e} expressing dislike
tut
See tut tut
tut
Be still; hush; an exclamation used for checking or rebuking
tut
A word used in Lincolnshire for a phantom, as the Spittal Hill Tut Tom Tut will get you is a threat to frighten children Tut-gotten is panic-struck Our tush is derived from the word tut
tut
If you tut, you make a sound with your tongue touching the top of your mouth when you want to indicate disapproval, annoyance, or sympathy. He tutted and shook his head. tut-'tut tutted tutting to express disapproval by making a tut sound
tut
Tut is used in writing to represent the sound that you make with your tongue touching the top of your mouth when you want to indicate disapproval, annoyance, or sympathy
tut
Society Alt Ntul
tut
A hassock
tut
An imperial ensign consisting of a golden globe with a cross on it
Turkish - Turkish

Definition of tutan in Turkish Turkish dictionary

TUT
(Osmanlı Dönemi) f. Dut
tut
Eski Mısır'da kullanılan Kıpti takviminin ilk ayı
English - Turkish

Definition of tutan in English Turkish dictionary

tut
hay aksi!
tut
tüh!
tut
vah!
tut
cik cik
tut
tut! Vah
tut
{ü} Tut, tut! Bir şeyin onaylanmadığını vurgulamak için söylenir: Tut, tut, you shouldn't be reading other people's mail! A, başkalarının
tut
Sus! Adam sen de! Tut
tutan
Favorites