Onlara güvenmek zorundayız.
- We have to trust them.
Ona güvenmek için daha iyi tanımalıydın.
- You should have known better than to trust him.
Haritaya güvenmeme rağmen o hatalıydı.
- Although I trusted the map, it was mistaken.
John'a güvenebilirsin. O seni asla hayal kırıklığına uğratmayacak.
- You can trust John. He will never let you down.
O bana tamamen inanmaz.
- He doesn't altogether trust me.
Ne söylerse söylesin ona inanma.
- Don't trust him no matter what he says.
Onun söylediğine inanabileceğimi zannetmiyorum.
- I don't feel that I can trust what he says.
Ondan hoşlanıyorum fakat aynı zamanda ona gerçekten inanmıyorum.
- I like him, but at the same time I don't really trust him.
Çocukların her biri için bir vakıf fonu kuruldu.
- A trust fund has been set up for each of the children.
O parasını ona emanet eder.
- She trusts him with her money.
Tom çocuklarını Mary'ye emanet etmiyor.
- Tom doesn't trust Mary with his children.
Mütevelli Yönetim kurulu yurt dışı holdingleri görevden almak için oy kullandı.
- The Board of Trustees voted to divest the organization's overseas holdings.
He that trusts every one without reserve will at last be deceived. --Johnson.
I will trust and not be afraid. --Isa. xii. 2.
Merchants and manufacturers trust their customers annually with goods.
It is happier sometimes to be cheated than not to trust. --Johnson.