Tom çok büyük bir risk alıyor.
- Tom is taking a tremendous chance.
Tom kesinlikle muazzam bir iş yaptı.
- Tom did an absolutely tremendous job.
Tom muazzam bir oyun kurdu.
- Tom pitched a tremendous game.
Deprem büyük bir deniz dalgası yarattı.
- The earthquake created a tremendous sea wave.
Tom çok büyük bir risk alıyor.
- Tom is taking a tremendous chance.
Burası çok fazla ağrıyor.
- It hurts tremendously here.
O, son derece yakışıklıdır.
- He is tremendously handsome.
Bu bana son derece yardımcı oldu.
- It helped me out tremendously.
Burası çok fazla ağrıyor.
- It hurts tremendously here.
Çok hızlı konuşuyorsun.
- You speak tremendously fast.
Tom, halkı müthiş etkilemiştir.
- The public has been tremendously impressed by Tom.
O anda Boston'da olmak müthiş heyecan vericiydi.
- It was tremendously exciting to be in Boston at that time.
Van Beethoven's ninth symphony is a tremendous piece of music.
There was a tremendous outpouring of support.
The noise was tremendously loud.''.
... uh... you can make a tremendous difference difference ...
... It has been a tremendous success. ...