Tom Mary'yi ona gönderilen bir zarfı açmak için buğulama yapmaya çalışırken yakaladı.
- Tom caught Mary trying to steam open an envelope addressed to him.
Pencereler bir şeyi tanıyamayacak kadar çok buğulanmıştı.
- The windows were too steamed up to be able to recognize something.
Buhar benim gözlüğümü buğulandırdı.
- The steam has fogged my glasses.
Atlar yol-silindirlerini çekerdi fakat buhar motorunun icadıyla buhar silindirleri geldi.
- Horses used to pull road-rollers, but the steamroller arrived with the invention of the steam engine.
Biz dil vasıtasıyla iletişim kurarız.
- We communicate by means of language.
Bir bulut, yoğunlaşmış subuharıdır.
- A cloud is condensed steam.
Bir buhar makinesi onun vasıtasıyla ısının işe dönüştürüldüğü bir makinedir.
- A steam engine is a machine by means of which heat is transformed into work.
Balıkçı kendini yüzen bir tahta vasıtasıyla kurtardı.
- The fisherman saved himself by means of a floating board.
Biz şafak vakti buharlı lokomotif düdüğü ile uyandırıldık.
- We were wakened by the whistle of the steam locomotive at dawn.