I'm a libertarian, but John here is a communitarian.
This book takes a communitarian approach to ethics.
Prior to the modern age, most human societies were communitarian.
She is a community activist.
- O bir topluluk aktivisti.
It was a problem in their local community.
- O, yerel topluluklarında bir sorundu.
The game drew a good crowd.
- Oyun iyi bir topluluk çekti.
Luciano might have the crowd behind him, but he's still wet behind the ears.
- Luciano'nun arkasında topluluk olabilir fakat o hâlâ acemi bir çaylak.
There is a black sheep in every flock.
- Her toplulukta bir yüz karası vardır.
In addition many groups have been formed so that the elderly can socialize with one another and remain active participants in American life.
- Ek olarak yaşlılar birbirleriyle sosyalleşebilsin ve Amerikan hayatının aktif üyeleri olarak kalabilsinler diye birçok topluluk kurulmuştur.
Groups are a good way to share an interest with either a small community or the whole world.
- Gruplar ya küçük bir toplulukla ya da tüm dünya ile bir ilgi paylaşmak için iyi bir yoldur.
Twelve musicians constitute the society.
- On iki müzisyen bir topluluk oluşturdu.