O çok kötü, lütfen kendine dikkat et.
- That's too bad. Please take care of yourself.
O çok kötü sonuçlanmadı.
- That didn't turn out too bad.
Ne yazık, buradan ayrılıyorsunuz.
- It's too bad that you are leaving here.
Ne yazık, bu sene tatile çıkamayacaksınız!
- It's too bad that you won't be able to take a holiday this year!
Onlar aynı derecede zor taleplerde bulundular.
- They made equally tough demands.
Tom Mary'yi hastaneye gitmesi için ikna etmenin zor olacağını biliyordu.
- Tom knew it was going to be tough to convince Mary to go to the hospital.
Tom göründüğü kadar dayanıklı değil.
- Tom isn't as tough as he seems.
Bu dayanıklı ve güvenilir bir araç.
- It's a tough and reliable vehicle.
Atletler sadece fiziksel olarak değil fakat aynı zamanda zihinsel olarak da güçlü olmalılar.
- Athletes must be tough not only physically, but also mentally.
Devir kötü. Güçlü olmaya çalış!
- Times are tough. Try to be strong!
Sert oynamanın bir faydası yok.
- It's no use playing tough.
Filin derisi çok serttir.
- The elephant's skin is very tough.
Atletler sadece fiziksel olarak değil fakat aynı zamanda zihinsel olarak da güçlü olmalılar.
- Athletes must be tough not only physically, but also mentally.
Devir kötü. Güçlü olmaya çalış!
- Times are tough. Try to be strong!
You can't come to the party? Too bad.
Too bad you can't come to the party.
Parents will have to be told what they need and then informed that, too bad, so sad, the needed service will not be developed until their child is too old for it anyway.