Tokyo sokakları Cumartesi günleri doludur.
- The streets in Tokyo are full on Saturdays.
Hayır, teşekkür ederim. Tokum.
- No, thank you. I'm full.
Japonya güzel kentlerle doludur. Örneğin Kyoto ve Nara.
- Japan is full of beautiful cities. Kyoto and Nara, for example.
Ağzın doluyken konuşma.
- Do not talk with your mouth full.
Kiraz ağaçları tamamen çiçeklenmişler.
- The cherry trees are in full blossom.
Hiç uyumadan tam 24 saat çalıştım.
- I worked for a full 24 hours without getting any sleep.
O hala bol enerji var.
- She is still full of energy.
Elbisenin bol bir eteği var.
- The dress has a full skirt.
Lütfen bana tam adını ve adresini söyler misin?
- Would you please tell me your full name and address?
Tom'un tam adını biliyor musun?
- Do you know Tom's full name?
Şimdi pürdikkatine ihtiyacım var.
- I need your full attention now.
Tom şimdi benim pürdikkatime sahip.
- Tom has got my full attention now.
Ben tamamen tehlikenin farkındaydım.
- I was fully alive to the danger.
Tom tamamen problemin farkında.
- Tom is fully aware of the problem.
Bütün günüm sürprizlerle doluydu.
- My whole day was full of surprises.
Şehirdeki bütün oteller dolu.
- All the hotels in town are full.
Kazanın sebebi olduğunun tamamen farkındadır.
- He fully realizes that he was the cause of the accident.
Tom tamamen problemin farkında.
- Tom is fully aware of the problem.
Oyun çok popülerdi ondan tiyatro neredeyse tam doluydu.
- The play was so popular that the theater was almost full.
O yaşamak için uzun zamanı olmadığını çok iyi biliyordu.
- He knew full well that he didn't have long to live.
Oyun çok popülerdi ondan tiyatro neredeyse tam doluydu.
- The play was so popular that the theater was almost full.
Tom'un özetleri daima yazım hatalarıyla doludur.
- Tom's summaries are always full of misprints.
Tam din özgürlüğü tüm insanlar için güvence altına alınmıştır.
- Full religious freedom is assured to all people.
Onun elleri bebekle ilgilenmekle meşgul.
- Her hands are full taking care of the baby.
Cümlenin sonunda nokta konulmalı.
- One should add a full stop at the end of the sentence.
Kumarhanedeki şanslı bir geceden sonra, Tom'un cepler dolusu nakiti vardı.
- Tom had pockets full of cash after a lucky night at the casino.
Ziyafete tüm hızıyla devam edildi.
- The banquet was in full swing.
Tam din özgürlüğü tüm insanlar için güvence altına alınmıştır.
- Full religious freedom is assured to all people.
Now that I'm retired, I feel I can live life to the full.
The jugs were full to the point of overflowing.
Our book gives full treatment to the subject of angling.
I was fed to the full.
It is full strange to him who hears and feels, / When wandering there in some deserted street, / The booming and the jar of ponderous wheels,.
... and an atmosphere full of oxygen to fan the flames. ...
... you don't do the full court press all the time. ...