Sonuna kadar kalmak zorunda değilsiniz.
- You don't have to stay to the end.
Zaferi sonuna kadar tartıştık.
- We disputed the victory to the end.
İyi bir başlangıç iyi bir bitiş yapar.
- A good beginning makes a good ending.
Bitişin mükemmel olduğunu düşündüm.
- I thought the ending was perfect.
Yakın gelecekte, AIDS'e son verebileceğiz.
- In the near future, we will be able to put an end to AIDS.
Derinleşen ekonomik krizin görünürde bir sonu var mı?
- Is there any end in sight to the deepening economic crisis?
Öyle sona ermek zorunda değildi.
- It didn't have to end like that.
Öyle sona ermek zorunda değil.
- It doesn't have to end like that.
Sami kendi hayatına son vermek istedi.
- Sami wanted to end his life.
Ben tartışmaya bir son vermek istiyorum.
- I want to put an end to the quarrel.
NASA Galileo'nunkine benzeyen jeneratörler taşıyan 22 uzay uçuşunun üçünün kazayla sonuçlandığını söylüyor.
- NASA says three of 22 space missions that carried generators similar to Galileo's ended in accidents.
Evde gevşek uçları sabitledikten sonra, marangoz ressamın işe başlaması için onay verdi.
- After tying up loose ends on the house, the carpenter gave the painter approval to begin work.
Tatil bitmek üzeredir.
- The vacation is close to an end.
Hastane inşaatı bitmek üzere.
- The construction of the hospital is about to end.
Eisenhower, savaşı sona erdirmek için mücadele etti.
- Eisenhower had campaigned to end the war.
Onlar sadece İngiliz egemenliğini sona erdirmek için savaştılar.
- They had just fought a war to end British rule.
Hakem maçı bitirmek için düdüğünü çaldı.
- The referee blew his whistle to end the match.
Bu kavgayı bitirmek istiyorum.
- I'd like this fight to end.
Haziran ayı sonuna kadar tarafların ilke anlaşmasına varmaları gereklidir.
- The two sides must reach an agreement in principle by the end of June.
Bu aptallık tarafından sonsuz bir şekilde rahatsız oluyorum.
- I'm getting endlessly annoyed by this foolishness.
Herkes için aşikardır ki, evlilik er ya da geç ayrılmayla sonuçlanır.
- It was obvious to everyone that the marriage would sooner or later end in divorce.
Sonunda her şeyin iyi sonuçlanacağını ümit ediyorum.
- I hope everything will turn out well in the end.
O, bir köprüden atlayarak hayatına son verdi.
- He ended his life by jumping off a bridge.
Yakın gelecekte, AIDS'e son verebileceğiz.
- In the near future, we will be able to put an end to AIDS.
Müzakerelerin amacı, iki ülke arasındaki en kötü diplomatik krizin sona ermesi.
- The negotiations are aimed at ending the worst diplomatic crisis between the two countries.
Sonunda ölmek istemiyorum.
- I don't want to end up dead.
Hüzünlü sonları olan hikayeleri severim.
- I like stories that have sad endings.
Hikayenin mutlu bir sonu vardı.
- The story had a happy ending.
Tom her hafta eşinden belirli bir miktar cep harçlığı alır. Haftanın sonunda artan parayı kumbarasına koyar.
- Tom receives a certain amount of pocket money from his wife every week. He puts whatever remains at the end of the week into his piggy bank.
Küçük araba artışı sona eriyor.
- The small car boom is ending.
Bir defa şikayet etmeye başladığında asla durmaz.
- Once the complaining starts, it never ends.
Birkaç gün durmadan yağmur yağdı.
- It rained for several days on end.
Onun ölümü tarihimizde bir dönemin bitişini gösterir.
- His death marks the end of a chapter in our history.
Şartlı Tahliye bitiş günüm yakındır.
- The end of my probation period is nearing.
Tayfundan dolayı ebeveynlerim seyahatlarını bir gün erken bitirdiler.
- Because of the typhoon, my parents ended their trip one day early.
O, tartışmayı bitirmeye çalıştı.
- He tried to bring the argument to an end.
Alkışlıyoruz, arkadaşlar, komedi sona erdi.
- Applaud, friends, the comedy has ended.
Kimin arkadaşlara ihtiyacı var! Onlar sonunda sana ihanet edeceklerdir sadece.
- Who needs friends! They'll just betray you in the end.
Sonunda hedefine ulaştı.
- She has finally achieved her end.
Hedefe giden her yol mubah mıdır?
- Does the end justify the means?
Diplomatik diyalog çatışmayı bitirmeye yardımcı oldu.
- Diplomatic dialogue helped put an end to the conflict.
Müzakerelerin amacı, iki ülke arasındaki en kötü diplomatik krizin sona ermesi.
- The negotiations are aimed at ending the worst diplomatic crisis between the two countries.
Sevilmek, tüketilmektir. Sevmek tükenmez yağ ile ışık vermektir. Sevilmek, varlığı durdurmak, sevmek katlanmaktır.
- To be loved is to be consumed. To love is to give light with inexhaustible oil. To be loved is to stop existing, to love is to endure.
Kim faturayı ödemeyi durdurdu?
- Who ended up paying the bill?
Onlar performansın bitiminden önce ayrıldılar.
- They left before the end of the performance.
O, filmin bitiminde çok farklı.
- She's very different at the end of the movie.
Bu yaz tatili çok çabuk bitti.
- The summer vacation has come to an end too soon.
Onların tartışması sonunda berabere bitti.
- Their argument eventually ended in a draw.
Atom enerjisi barışçıl amaçlar için kullanılabilir.
- Atomic energy can be used for peaceful ends.
Avrupa Birliği, ikinci dünya savaşı ile sonuçlanan sık ve kanlı komşu devletler arasındaki savaşları bitirme amacıyla kuruldu.
- The European Union is set up with the aim of ending the frequent and bloody wars between neighbours, which culminated in the Second World War.
Hikaye onun ölümü ile sona erer.
- The story ends with his death.
Roman bir kahramanın ölümü ile sona erer.
- The novel ends with the heroine's death.
Kafamız allak bullak olmuş durumda.
- We're at our wits' end.
Tam sonuna kadar vazgeçme.
- Never give up till the very end.
Sonuna kadar görevi taşımalısın.
- You must carry the task through to the end.
Bu fiil geniş zamanda hangi takıları alır?
- Which endings does this verb have in the present tense?
Eisenhower, savaşı sona erdirmek için mücadele etti.
- Eisenhower had campaigned to end the war.
Japonya, Kore için herhangi bir Rus tehdidini sona erdirmek istiyordu.
- Japan wanted to end any Russian threat to Korea.
Tom bütün yol boyunca kapıyı kapattıramadı.
- Tom couldn't get the door to close all the way.
Tom Mary'yi bütün yol boyunca istasyona kadar kovaladı.
- Tom chased Mary all the way to the station.
O, kendini öldürmeye çalıştı fakat o başarısızlıkla sonuçlandı.
- He tried to kill himself but it ended in failure.
Sonunda başaracaksın.
- You will succeed in the end.
Bu iş iyi bitmeyecek.
- This is not going to end well.
Onun bitmeyen masallarından sıkıldım.
- He bored me with his endless tales.
Onun gibi sonuçlanmak istemiyorum.
- I don't want to end up like him.
Onun gibi sonuçlanmak ister misin?
- Do you want to end up like her?
Patlıcanları yıkayın ve onların uçlarını kesin.
- Wash eggplants and cut their endings.
İnsanlar seçtiklerinde sevmeye başlayabilir ama biten sevgi geldiğinde seçenekleri yoktur.
- People can begin to love when they choose, but they have no choice when it comes to ending love.
Olivia hikayeye son vermeyi başaramadı.
- Olivia couldn't give an ending to the story.
He said he would see it through.
When your sickness is your soul.
Is this movie ever going to end?.
they followed him... into a sort of a central hall; out of which they could dimly see other long tunnel-like passages branching, passages mysterious and without apparent end.
For some people, knowledge is a means to an end; for others, it is an end in itself.
... they end up being small, small chunks. ...
... they were when a person was born, at the end of a human lifespan. It means that in a ...