O sert bir eleştirmen.
- She's a harsh critic.
Bugünün sert gerçeklerine adapte olmalıyız.
- We must adapt to today's harsh realities.
O, onun söylediğine kulaklarını kapattı.
- She closed her ears to what he was saying.
O, kulakları olan kirpileri asla görmediğini söylüyor.
- She says that she's never seen hedgehogs with ears.
1880'lerde burası haşin bir sınır kasabasıydı.
- In the 1880's, this was a harsh frontier town.
Deniz haşin bir metrestir.
- The sea is a harsh mistress.
Kırıcı bir dil kullanmayın.
- Don't use harsh language.
Teslim şartları ağır idi.
- The surrender terms were harsh.
Fadıl, zarif Leyla'yı acımasız bir dünyadan kurtarmak istedi.
- Fadil wanted to save the delicate Layla from a harsh world.
Tom'un acımasız olduğunu düşünüyorum.
- I think Tom is harsh.
Beni çok kaba şekilde yargılama.
- Don't judge me too harshly.
Senin onun duyma yeteneğini yükseltebileceğini sanmıyorum.
- I don't think you can gain his ear.
No I'm not kidding, and if you don't give it to me I'll let it out that you’re an ear.
He is in the fields, harvesting ears of corn.
... at a podium like this. In fact, he does it wearing a little lav mic or an ear mic, and ...
... you and see someone so happy that they're smiling from ear to ear, and that sincerity ...