to that

listen to the pronunciation of to that
English - Turkish
(İnşaat) şu

Bu bir postane, şu ise bir bankadır. - This is a post office and that is a bank.

Bu bir ev, şu ise camidir. - This is a house and that is a mosque.

o
bağlaç ki
conj. şu
indeed
aslında

Esperanto aslında zor değil. - Esperanto indeed is not difficult.

Aslında bir pınar vardı, ama kurumuştu. - There was a spring indeed, but it was dry.

that
{z} (çoğ. those)
that
bu kadar

Bugünlük bu kadar yeter. - That's enough for today!

Lenny'nin nasıl çiğnemeden veya boğulmadan tam bir sosisli sandvici yutabildiğine bak? Bu nedenle üst idare onu bu kadar fazla sever. - See how Lenny can swallow an entire hot dog without chewing or choking? That's why upper management loves him so much.

indeed
Yok canım
to them
onlara

Delia'nın onlara allerjisi olduğu için bu yemek tarifinden fındıkları çıkarttım. - I've left out the nuts in this recipe because Delia's allergic to them.

Onlar gitmeden önce onlara hoşça kal demeye git. - Go say goodbye to them before they leave.

that
(sıfat) öteki
that
Keşke

Keşke Tom daha iyi bir Fransızca konuşanı olabilse. - Tom wishes that he could be a better French speaker.

Keşke o zaman bütün hikayeyi bana anlatsaydın! - If only you had told me the whole story at that time!

that
(bağlaç) şu, o, ki, diye, için
that
{s} öteki

Bu araba ötekinden daha iyi bir çalışmaya sahip. - This car has a better performance than that one.

indeed
indeed Elbette
indeed
ünlem hakikaten
indeed
gerçeği söylemek gerekirse
indeed
doğrusu

Doğrusunu söylemek gerekirse, o, dilini koparabilirdi. - Indeed, he could have bitten off his tongue.

Doğrusu çok şey biliyorsunuz ama onları öğretmede iyi değilsiniz. - Indeed you know a lot of things, but you're not good at teaching them.

that
böyle

Allah'a inanan kim böyle bir şey yapardı? - Who that believes in God would do such a thing?

Tom'un şimdiye kadar böyle küçük bir araba sürmeyi düşüneceğinden şüpheliyim. - I doubt that Tom would ever consider driving such a small car.

that
{z} o, şu: Did you see that? Onu gördün mü? This is a verbena and that's a lantana. Bu mineçiçeği, o da ağaçminesi. After That cat has been up to O kedi yine marifetini göstermiş
that
için

Bu, bir kişi için küçük bir adımdır ama insanlık için dev bir sıçramadır. - That's one small step for a man, one giant leap for mankind.

Bu, bir kişi için küçük bir adımdır ama insanlık için dev bir sıçramadır. - That's one small step for man, one giant leap for mankind.

that
diye

Ailesinin dengeli bir diyet yaptığından emin. - She makes sure that her family eats a balanced diet.

Ek olarak yaşlılar birbirleriyle sosyalleşebilsin ve Amerikan hayatının aktif üyeleri olarak kalabilsinler diye birçok topluluk kurulmuştur. - In addition many groups have been formed so that the elderly can socialize with one another and remain active participants in American life.

to me
bana göre

O, bana göre üç yıl kıdemli. - She is senior to me by three years.

O bana göre altı yıl kıdemli. - She is senior to me by six years.

to you
sana

Bu kitap sana epey faydalı olabilir. - This book may well be useful to you.

Sana hikayeyi kim anlattı? - Who told the story to you?

that
in that mademki
that
O that
to us
bize

Niçin geç kaldığını bize açıklamasını talep ettik. - We demanded that he explain to us why he was late.

Avukat yeni yasayı bize açıkladı. - The lawyer explained the new law to us.

indeed
doğrusu istenirse
indeed
gerçekte

O gerçekten çok zeki. - He is very clever indeed.

Gerçekten teşekkürler, bu çok kullanışlı. - Thanks indeed, handy this!

to it
ona
to somebody
birini

Birlikte çalıştığım birinin yanında yaşıyorsun - You live next to somebody I work with.

to somebody
birine

Bunu başka birine söyle. - Tell it to somebody else.

Çek birine para ödeme yöntemidir. - A check is a method of paying money to somebody.

to someone
birini

Tom tanımadığı birinin yanında oturdu. - Tom sat down next to someone he didn't know.

to you
size

Ben size yazabildiğim kadar kısa sürede yazacağım. - I will write to you as soon as I can.

Üzgünüm size yazmam uzun sürdü. - Sorry it took me so long to write to you.

indeed
gerçekten

Gerçekten çok genç ama yaşına göre çok tecrübeli. - Indeed he is young, but he is well experienced for his age.

Ben ırkçı değilim, ama ile başlayan her cümlenin gerçekten çok ırkçı olması muhtemeldir. - Every sentence that starts with I'm not racist, but is likely to be very racist indeed.

indeed
hakikaten
indeed
cidden
indeed
sahiden
that
-dığı
that
adl.şu
that
o kadar

John o kadar telaşlıydı ki konuşmaya vakti yoktu. - John was in such a hurry that he had no time for talking.

Havanın o kadar iyi olması tesadüftür. - It is lucky that the weather should be so nice.

that
ki o

Ne yazık ki o yatakta hastaydı. - I regret to say that he is ill in bed.

O kadar iyi bir kitap ki onu üç kez okudum. - That was so good a book that I read it three times.

that
öylesine

Linda'nın hayal kırıklığı öylesine fazlaydı ki gözyaşlarına boğuldu. - Such was Linda's disappointment that she burst into tears.

Hikayeye inanacak kadar öylesine aptal değildir. - He is not such a fool as to believe that story.

that
-diği(ni)
that
ki
that
-en
that
-diği
that
-dığı(nı)
that
ki onu

Bu o kadar ağır bir kutu ki onu taşıyamam. - This is so heavy a box that I can't carry it.

O gitar o kadar pahalı ki onu satın alamam. - That guitar is so expensive that I can't buy it.

that
-an
that
ki ona

O kadar hızlı koştu ki ona yetişemedik. - He ran so fast that we couldn't catch up with him.

O, o kadar hızlı koştu ki ona yetişemedim. - He ran so fast that I couldn't catch up with him.

to someone
birine

Amerika Birleşik Devletlerinde, hapşırdıklarında birine çok yaşa deriz. - In the U.S., we say bless you to someone when they sneeze.

Yara izini herhangi birine hiç gösterdin mi? - Have you ever shown your scar to someone?

indeed
(ünlem) Öyle mi? ; No,indeed! Hiç de öyle değil. Yok canım. Yes, indeed ! Elbette
indeed
(ünlem) Hakikaten, gerçekten, doğrusu
that
yaptığı
to it
o
to me
bendene
to this
Bunun

Bununla ilgili olarak, ben suçlu değilim. - In relation to this, I am to blame.

Bunun için anahtarınız var mı? - Do you have the key to this?

to you
senine
to you
sizlerin
to your
için
indeed
ünlem Öyle mi? No
indeed
indeed! Hiç de öyle değil
to her
ona
to him
ona

Ona söyleyecek hiçbir şeyim yok. - I've got nothing to say to him.

Ona beş dolar ödedim. - I paid five dollars to him.

to someone
hatır için as a favor
to this
buna

Sonunda buna alışacağımdan oldukça eminim. - I'm pretty sure I'll get used to this eventually.

Buna asla alışmayacağım. - I'll never get used to this.

English - English
thereto
So, so much; very

I did the run last year, and it wasn't that difficult.

indeed

That it is.

Which, who

I like the song that you wrote.

That thing

That was an interesting example.

To a given extent or degree; particularly

I'm just not that sick.

The (thing) being indicated (at a distance from the speaker, or previously mentioned, or at another time)

That battle was in 1450.

Connecting noun clause (as involving reported speech etc.)

He told me that the book is a good read.

Connecting a subordinate clause indicating purpose

He must die that others might live.

to such a degree
singular and at a distance from the speaker
{s} pronoun used to indicate a specific person or thing
conj. in order for
As a relative pronoun, that is equivalent to who or which, serving to point out, and make definite, a person or thing spoken of, or alluded to, before, and may be either singular or plural
As a demonstrative pronoun pl
(pro ) mot, moht; rU, roo
pron. pronoun used to indicate a specific person or thing
That, as a demonstrative, may precede the noun to which it refers; as, that which he has said is true; those in the basket are good apples
As an adjective, that has the same demonstrative force as the pronoun, but is followed by a noun
{c} because

You'll suffer because of that. - You will suffer because of that.

You will suffer because of that. - You'll suffer because of that.

{p} which, who, the thing
Those, that usually points out, or refers to, a person or thing previously mentioned, or supposed to be understood
To it
thereto
that
Connecting clauses involving reported speech etc
that
dat
that
as
to it
to that; "with all the appurtenances fitting thereto"
to this
hereto
to that

    Turkish pronunciation

    tı dhıt

    Pronunciation

    /tə ᴛʜət/ /tə ðət/

    Etymology

    [ t&, tu, 'tü ] (preposition.) before 12th century. Middle English, from Old English tO; akin to Old High German zuo to, Latin donec as long as, until.
Favorites