to that

listen to the pronunciation of to that
English - Turkish
(İnşaat) şu

Bu bir postane, şu ise bir bankadır. - This is a post office and that is a bank.

Bu bir ev, şu ise camidir. - This is a house and that is a mosque.

o
bağlaç ki
conj. şu
indeed
aslında

Aslında bir pınar vardı, ama kurumuştu. - There was a spring indeed, but it was dry.

Aslında, dolabı kapalı tutarım. - Indeed, I keep the cupboard closed.

that
{z} (çoğ. those)
that
bu kadar

İki yaşındaki bir çocuk bu kadar hızlı koşabilir mi? - Can a two-year-old boy run that fast?

Bu kadarı yeter. Ben artık istemiyorum. - That's enough. I don't want any more.

indeed
Yok canım
to them
onlara

Onlar gitmeden önce onlara hoşça kal demeye git. - Go say goodbye to them before they leave.

O, onlara karşı çok nazikti. - He was very kind to them.

that
(sıfat) öteki
that
Keşke

Keşke o gitarı alabilsem. - I wish I could buy that guitar.

Keşke sigara içmeyi bıraksa. - I wish that she would stop smoking.

that
(bağlaç) şu, o, ki, diye, için
that
{s} öteki

Bu araba ötekinden daha iyi bir çalışmaya sahip. - This car has a better performance than that one.

indeed
indeed Elbette
indeed
ünlem hakikaten
indeed
gerçeği söylemek gerekirse
indeed
doğrusu

Doğrusunu söylemek gerekirse, o, dilini koparabilirdi. - Indeed, he could have bitten off his tongue.

Doğrusu çok şey biliyorsunuz ama onları öğretmede iyi değilsiniz. - Indeed you know a lot of things, but you're not good at teaching them.

that
böyle

Allah'a inanan kim böyle bir şey yapardı? - Who that believes in God would do such a thing?

Tom'un şimdiye kadar böyle küçük bir araba sürmeyi düşüneceğinden şüpheliyim. - I doubt that Tom would ever consider driving such a small car.

that
{z} o, şu: Did you see that? Onu gördün mü? This is a verbena and that's a lantana. Bu mineçiçeği, o da ağaçminesi. After That cat has been up to O kedi yine marifetini göstermiş
that
için

O, geçen yıl o şirket için çalışmaya başladı. - He began to work for that company last year.

Bu, bir kişi için küçük bir adımdır ama insanlık için dev bir sıçramadır. - That's one small step for man, one giant leap for mankind.

that
diye

Ek olarak yaşlılar birbirleriyle sosyalleşebilsin ve Amerikan hayatının aktif üyeleri olarak kalabilsinler diye birçok topluluk kurulmuştur. - In addition many groups have been formed so that the elderly can socialize with one another and remain active participants in American life.

Herkes işitebilsin diye lütfen yüksek sesle oku. - Please read it aloud so that everyone can hear.

to me
bana göre

O, bana göre üç yıl kıdemli. - She is senior to me by three years.

Sen bana göre her şeysin. - You are everything to me.

to you
sana

Sana hikayeyi kim anlattı? - Who told the story to you?

Bir kuş olsam, sana uçabilirim. - If I were a bird, I would have been able to fly to you.

that
in that mademki
that
O that
to us
bize

Avukat yeni yasayı bize açıkladı. - The lawyer explained the new law to us.

Bay Hasimoto bize karşı adil. - Mr. Hashimoto is fair to us.

indeed
doğrusu istenirse
indeed
gerçekte

Hayat gerçekten de iyi bir şeydir. - Life is indeed a good thing.

Gerçekten teşekkürler, bu çok kullanışlı. - Thanks indeed, handy this!

to it
ona
to somebody
birini

Birlikte çalıştığım birinin yanında yaşıyorsun - You live next to somebody I work with.

to somebody
birine

Bunu başka birine söyle. - Tell it to somebody else.

Çek birine para ödeme yöntemidir. - A check is a method of paying money to somebody.

to someone
birini

Tom tanımadığı birinin yanında oturdu. - Tom sat down next to someone he didn't know.

to you
size

Ben size yazabildiğim kadar kısa sürede yazacağım. - I will write to you as soon as I can.

Bu iş için başvuruda bulunmak size kalmış. - It is up to you to apply for the job.

indeed
gerçekten

Hayat gerçekten de iyi bir şeydir. - Life is indeed a good thing.

O gerçekten çok zeki. - He is very clever indeed.

indeed
hakikaten
indeed
cidden
indeed
sahiden
that
-dığı
that
adl.şu
that
o kadar

John o kadar telaşlıydı ki konuşmaya vakti yoktu. - John was in such a hurry that he had no time for talking.

Bu şarkı o kadar acıklı ki gözlerimi yaşarttı. - This song is so moving that it brings tears to my eyes.

that
ki o

Erkek kardeşim okumaya öylesine dalmıştı ki odaya girdiğimde beni farketmedi. - My brother was so absorbed in reading that he did not notice me when I entered the room.

O kadar iyi bir kitap ki onu üç kez okudum. - That was so good a book that I read it three times.

that
öylesine

Öylesine büyük bir malikhâneyi nasıl idare edeceğimi bilmiyorum. - I don't know how to manage that large estate.

Hikayeye inanacak kadar öylesine aptal değildir. - He is not such a fool as to believe that story.

that
-diği(ni)
that
ki
that
-en
that
-diği
that
-dığı(nı)
that
ki onu

O gitar o kadar pahalı ki onu satın alamam. - That guitar is so expensive that I can't buy it.

Gerçek şu ki onun babası işten dolayı New York'ta yalnız yaşıyor. - The fact is that his father lives alone in New York because of work.

that
-an
that
ki ona

Tom o kadar hızlı yürüyüyordu ki ona yetişemedik. - Tom was walking so fast that we couldn't catch up with him.

Tom o kadar hızlı koştu ki ona yetişemedim. - Tom ran so fast that I couldn't catch him.

to someone
birine

Sabah ereksiyonu olmayan birine ödünç para verme. - Don't lend money to someone who can't have a morning erection.

Yara izini herhangi birine hiç gösterdin mi? - Have you ever shown your scar to someone?

indeed
(ünlem) Öyle mi? ; No,indeed! Hiç de öyle değil. Yok canım. Yes, indeed ! Elbette
indeed
(ünlem) Hakikaten, gerçekten, doğrusu
that
yaptığı
to it
o
to me
bendene
to this
Bunun

Bunun için anahtarınız var mı? - Do you have the key to this?

Tom hâlâ hayatta olsaydı bugün nasıl görünürdü?Aşağıdaki fotograf kullanımı, bunun bir cevabını bulmaya çalışıyor. - How would Tom look today if he were still alive? The following photomanipulation attempts to find an answer to this.

to you
senine
to you
sizlerin
to your
için
indeed
ünlem Öyle mi? No
indeed
indeed! Hiç de öyle değil
to her
ona
to him
ona

Ona söyleyecek hiçbir şeyim yok. - I've got nothing to say to him.

Ona beş dolar ödedim. - I paid five dollars to him.

to someone
hatır için as a favor
to this
buna

Buna alışabildiğimi düşünüyorum. - I think I could get used to this.

Buna asla alışmayacağım. - I'll never get used to this.

English - English
thereto
So, so much; very

I did the run last year, and it wasn't that difficult.

indeed

That it is.

Which, who

I like the song that you wrote.

That thing

That was an interesting example.

To a given extent or degree; particularly

I'm just not that sick.

The (thing) being indicated (at a distance from the speaker, or previously mentioned, or at another time)

That battle was in 1450.

Connecting noun clause (as involving reported speech etc.)

He told me that the book is a good read.

Connecting a subordinate clause indicating purpose

He must die that others might live.

to such a degree
singular and at a distance from the speaker
{s} pronoun used to indicate a specific person or thing
conj. in order for
As a relative pronoun, that is equivalent to who or which, serving to point out, and make definite, a person or thing spoken of, or alluded to, before, and may be either singular or plural
As a demonstrative pronoun pl
(pro ) mot, moht; rU, roo
pron. pronoun used to indicate a specific person or thing
That, as a demonstrative, may precede the noun to which it refers; as, that which he has said is true; those in the basket are good apples
As an adjective, that has the same demonstrative force as the pronoun, but is followed by a noun
{c} because

You will suffer because of that. - You'll suffer because of that.

I feel happy because I am quit of that trouble. - I'm glad to be rid of that trouble.

{p} which, who, the thing
Those, that usually points out, or refers to, a person or thing previously mentioned, or supposed to be understood
To it
thereto
that
Connecting clauses involving reported speech etc
that
dat
that
as
to it
to that; "with all the appurtenances fitting thereto"
to this
hereto
to that

    Turkish pronunciation

    tı dhıt

    Pronunciation

    /tə ᴛʜət/ /tə ðət/

    Etymology

    [ t&, tu, 'tü ] (preposition.) before 12th century. Middle English, from Old English tO; akin to Old High German zuo to, Latin donec as long as, until.
Favorites