Böyle bir sorun ile uğraşmak zordur.
- Such a problem is hard to deal with.
Şu an bu sorunla uğraşmak istemiyorum.
- I don't want to deal with this problem now.
Tom şu anda bu sorunla ilgilenmek istemiyor.
- Tom doesn't want to deal with this problem now.
Bu pis bir iş, onunla ilgilenmek istemiyorum.
- This is a dirty job, I don't want to deal with it.
Durumun üstesinden gelmek gittikçe zorlaşıyordu.
- The situation was getting difficult to deal with.
Şimdi bunu halletmek zorundayım.
- I have to deal with this now.
Halletmek zorunda olduğum işlerim vardı.
- I had things I had to deal with.
Böyle bir sorun ile uğraşmak zordur.
- Such a problem is hard to deal with.
Kanser hastaları sıklıkla bulantı nöbetlerini azaltmakla uğraşmak zorundadır.
- Cancer patients often have to deal with debilitating bouts of nausea.
The teacher knew how to deal with these lazy students.