Uçak kalkış noktasındaydı.
- The plane was on the point of taking off.
İstatistiklere göre uçakla gitmek, arabayla gitmekten çok daha güvenlidir.
- From a statistical point of view, a plane flight is much safer than a car trip.
Biz iki puanla kaybetti.
- We lost by two points.
Son olarak, on iki puan Estonya'ya!
- And finally, twelve points to Estonia!
İngilizcede, virgül yerine bir ondalık nokta kullanırız.
- In English, we use a decimal point instead of a comma.
Ben bu konuda seninle aynı fikirde olamam.
- I can't go along with you on that point.
Biz bu konuda hepimiz aynı fikirdeyiz.
- We are all one on that point.
Bir avukatın zor bir durumda küçük konularda bile her taşın altına bakması ve aynı konuda sonuca ulaşmak için ısrarla belirtmesi önemlidir.
- It is important that a lawyer should leave no stone unturned even on minor points and harp on the same subject to achieve a break through in an impasse.
Bir kişinin bir şeye bakma tarzı onun durumuna bağlıdır.
- One's point of view depends on the point where one sits.
Normal şartlar altında, suyun kaynama sıcaklığı 100 santigrat derece.
- Under normal conditions, the boiling point of water is 100 degrees Celsius.
Bu son derece önemli bir konu.
- This is an extremely important point.
İnsanları parmakla göstermek kabalıktır.
- It is bad manners to point at people.
İnsanları parmakla göstermek terbiyesizlik.
- It's bad manners to point at people.
Neden bunu yapmak zorundayım? Anlamı ne?
- Why do I have to do this? What's the point?
Burada olmamızın nedeni ne?
- What's the point of us being here?
Tom yere işaret etti.
- Tom pointed to the ground.
Lafı dolandırmak yerine, Jones doğrudan konuya girdi.
- Instead of beating around the bush, Jones got straight to the point.