Ağaçtaki kedi bana doğru aşağıya geldi.
- The cat on the tree came down to me.
Yanaklarından aşağı akan gözyaşlarıyla bana baktı.
- She looked at me with tears running down her cheeks.
Biz bir mermi tarafından vurulabileceğimizden korkuyorduk, bu yüzden aşağıya koştuk.
- We were afraid that we might be hit by a bullet, so we ran downstairs.
Ağaçtaki kedi bana doğru aşağıya geldi.
- The cat on the tree came down to me.
O, merdivenden düştü.
- He fell down the stairs.
O, merdivenden düştü.
- She fell down the ladder.
Tom Mary'nin nehrin aşağısına doğru sürüklenişini izlemekten başka bir şey yapamadı.
- Tom could do nothing but watch Mary being swept down the river.
Tom ve Mary onları son gördüğümde nehrin aşağısına doğru bir kanoda kürek çekiyorlardı.
- Tom and Mary were paddling a canoe down the river the last time I saw them.
Oldukça yıkılmış görünüyorsun.
- You look pretty down.
Yıkılmış bazı eski evler gördük.
- We saw some old houses pulled down.
Araba havalimanına giderken bozuldu.
- The car broke down on the way to the airport.
İyi hava sebzelerin fiyatını düşürdü.
- The good weather sent the price of vegetables down.