to straiten; to distress; as, to be pressed with want or hunger

listen to the pronunciation of to straiten; to distress; as, to be pressed with want or hunger
English - Turkish

Definition of to straiten; to distress; as, to be pressed with want or hunger in English Turkish dictionary

press
bastırmak
press
sıkıp suyunu çıkarmak
press
yazılı basın
press
basın yayın
press
(Otomotiv) kalıp
press
çabuklaştırmak
press
{f} bas

Lütfen VCR'a bir kaset koy ve kayıt butonuna bas. - Please put a cassette in the VCR and press the record button.

O biraz daha uzun kalmam için bana baskı yaptı. - He pressed me to stay a little longer.

press
makine

Makineyi çalıştırmak için bu butona basın. - Press this button to start the machine.

press
bası

O, her gün kan basıncı ölçtürmek zorundadır. - He has to have his blood pressure taken every day.

Basın onun özel hayatıyla ilgileniyor. - The press is interested in his private life.

press
toplanmak
press
basım
press
{i} basın

O, her gün kan basıncı ölçtürmek zorundadır. - He has to have his blood pressure taken every day.

Kan basıncı sabitlenemez. - The blood pressure can't be determined.

press
bahriye hizmetine zorlamak
press
{i} basın, medya
press
{f} bastır

Yüzünü vitrine bastırdı. - He pressed his face against the shop window.

Tom kulağını kapıya bastırdı, bitişik odada neler olduğunu duymaya çalıştı. - Tom had his ear pressed to the door, trying to hear what was going on in the next room.

press
press baskı yap/bastır
press
{i} sıkacak
press
{i} matbaa makinesi
press
{i} zorla askere alma
English - English
press
to straiten; to distress; as, to be pressed with want or hunger
Favorites