Tom binadan ayrılmak zorunda kalacak.
- Tom will have to leave the building.
Hoşuna gitsin ya da gitmesin, her durumda erken ayrılmak zorundasın.
- In any case, you have to leave early, whether you like it or not.
Anahtarı arabada bırakmak senin dikkatsizliğindi.
- It was careless of you to leave the key in the car.
Konuyu ona bırakmaktan başka seçeneğimiz yoktu.
- We had no choice but to leave the matter to him.
Tom Mary'nin erken ayrılması için izin verdi.
- Tom allowed Mary to leave early.
Şimdi gitmemize izin verir misin?
- Will you permit us to leave now?
Gitmek isteyen birini kalmaya zorlayamazsın. Eğer kalmak istersem, beni gitmeye zorlayabilirler mi?
- You cannot force someone to stay if they want to leave. If I want to stay, can they force me to leave?
Daha uzun süre kalmak istiyorum ama gitmek zorundayım.
- I'd like stay longer, but I have to leave.
Ben yola çıkmak için hazır değildim.
- I wasn't ready to leave.
Yola çıkmak istiyor musun?
- Do you want to leave?
Tom'la vedalaşıncaya kadar gidemezsin.
- You can't leave until you've said goodbye to Tom.
Vedalaşmadan gitmek istemedim.
- I didn't want to leave without saying goodbye.
And by myssefortune Sir Bors smote Sir Launcelot thorow the shylde into the syde, and the speare brake and the hede leffte stylle in the syde.