Öyle söylediğini duymak başımı döndürüyor.
- It makes my head swim to hear you say that.
Onun bekar olduğunu duymaktan dolayı mutluyum.
- I'm glad to hear that she is unmarried.
Tom işitmekte zorluk çekiyor.
- Tom has a hard time hearing.
Teorilerinden bir tane daha işitmekle ilgilenmiyorum.
- I'm not interested in hearing any more of your theories.
Üzerinde çalıştığım yeni şarkıyı dinlemek ister misin?
- Would you like to hear the new song I'm working on?
Onu dinlemekten bıktım.
- I'm sick of hearing it.
Tüm yapmanız gereken bu cümleyi ezbere öğrenmek.
- All you have to do is to learn this sentence by heart.
Herkes kelimeleri ezbere öğrenmek zorunda.
- Everyone has to learn the words by heart.
Herkes işitebilsin diye lütfen yüksek sesle oku.
- Please read it aloud so that everyone can hear.
Bu kadar uzun bir zamandan sonra bu şarkıyı İşitmek gerçekten eski zamanları geri getiriyor.
- Hearing this song after so long really brings back the old times.
Yakında sizden haber almak için sabırsızlanıyorum.
- I look forward to hearing from you soon.
Yakında senden haber almaktan müteşekkür olacağım.
- I would appreciate hearing from you soon.
Adam, soon as he heard / The fatal Trespass don by Eve, amaz'd, / Astonied stood and Blank .