to raise; to levy

listen to the pronunciation of to raise; to levy
English - Turkish

Definition of to raise; to levy in English Turkish dictionary

leave
ayrılmak

Ancak Lucy evinden ayrılmak üzereydi. - However, Lucy is about to leave her home.

Hoşuna gitsin ya da gitmesin, her durumda erken ayrılmak zorundasın. - In any case, you have to leave early, whether you like it or not.

leave
bırakmak

Bu paketleri kısa bir süreliğine bırakmak istiyorum. - I want to leave these packages for a while.

Anahtarı arabada bırakmak senin dikkatsizliğindi. - It was careless of you to leave the key in the car.

leave
izin

Şimdi gitmemize izin verir misin? - Will you permit us to leave now?

Tom izin için başvurdu. - Tom applied for a leave of absence.

leave
{f} bırakmak, terketmek
leave
bir yerde bırak
leave
{f} (taşıt) kalkmak
leave
{f} kalmak

Geride kalmak yerine terk etmeyi seçtim. - I chose to leave instead of staying behind.

Gitmek isteyen birini kalmaya zorlayamazsın. Eğer kalmak istersem, beni gitmeye zorlayabilirler mi? - You cannot force someone to stay if they want to leave. If I want to stay, can they force me to leave?

leave
sorumluluğuna bırakmak
leave
unutmak vazgeçmek
leave
yapraklanmak
leave
pozostawiać
leave
ayrıl,v.bırak: n.izin
leave
{f} vazgeçmek. leave a good/bad
leave
bakımına bırakmak
leave
{i} veda, ayrılma
leave
(isim) müsaade, izin, ruhsat; veda
leave
{f} yola çıkmak

Ben yola çıkmak için hazır değildim. - I wasn't ready to leave.

Yola çıkmak istiyor musun? - Do you want to leave?

leave
{i} veda

Onlarla kapıda vedalaştım. - I took my leave of them at the gate.

Vedalaşmadan gitmek istemedim. - I didn't want to leave without saying goodbye.

English - English
leave
to raise; to levy
Favorites