İyi bir kitap üretmek için, silgi kalemden genellikle daha önemlidir.
- To produce a good book, the eraser is often more important than the pencil.
Eğilim her zaman daha az işçi kullanarak daha fazla ürün üretmektir.
- The trend is always to produce more products using fewer employees.
Genel bir kural olarak, eleştirmek kolaydır ama alternatif öneri üretmek zordur.
- As a general rule, it's simple to criticize, but difficult to produce alternative suggestions.
Dil bilgisi açısından doğru olan cümle üretmek için çalışman gerekir.
- You should try to produce grammatical sentences.
Örnek olarak liderlik etmeliyiz.
- We should lead by example.
Polis fiziksel kanıt göstermekte başarısız oldu.
- Police failed to produce physical evidence.
Coca-Cola'nın üretildiği ilk yıllarda, o kokain içeriyordu. 1914'te, kokain bir uyuşturucu olarak gruplandırıldı ve sonra Coca-Cola'nın üretimi için kokain yerine kafein kullandılar.
- In the first years that Coca-Cola was produced, it contained cocaine. In 1914, cocaine was classified as a narcotic, after which they used caffeine instead of cocaine in the production of Coca-Cola.
Geleneksel olarak erkeklerin kur yapmada öncülük etmesi bekleniyordu.
- Traditionally, men were expected to take the lead in courtship.
Farklı deneyimler farklı seçeneklere öncülük eder.
- Different experiences lead to different choices.
Şirket soya sosu ve diğer gıda ürünlerini üretiyor.
- The company produces soy sauce and other food products.
İngiltere, İspanyol ürünü ithal ediyor.
- England imports Spanish produce.
Çaba güzel sonuçlar üretir.
- Effort produces fine results.
Eğer ilkel bir topluluğun bir üyesi isen ve üretmek istersen, örneğin, yiyecek,yapman gereken iki şey vardır.
- If you are a member of a primitive community and you wish to produce, say, food, there are two things that you must do.
Tom daha yumuşak uçlu bir kurşun kalem istedi.
- Tom wanted a pencil with a softer lead.
Bu kurşun kadar ağır.
- This is as heavy as lead.
A lead from an informer enabled the police to make several arrests.
Polisin elinde hâlâ hiçbir ipucu yok.
- The police still have no leads.
Polis ve FBI birkaç ipucunu takip etti.
- The police and the FBI pursued several leads.
Benzer sebepler benzer sonuçlar üretirler.
- Like causes produce like results.
Çabalarım hiç sonuç vermedi.
- My efforts produced no results.
The factory puts out 4000 units each day.
The shock led to a change in his behaviour.
This grocery store sells some wonderful fresh produce as well as dried, canned, and frozen fruit and vegetables.
The factory will produce 10,000 lawn chairs.
... And you produce these products which literally have no peer. ...
... can produce enormous amounts of power. That's why people build nuclear power plants. That's ...