to perform habitually; to be accustomed

listen to the pronunciation of to perform habitually; to be accustomed
English - Turkish

Definition of to perform habitually; to be accustomed in English Turkish dictionary

used
{s} kullanılmış

Kardeşim kullanılmış bir araba satın aldı, bu yüzden çok pahalı değildi. - My brother bought a used car, so it was not very expensive.

Kullanılmış bir araba almam çok zor. - I cannot afford buying a used car.

used
{s} kullanılmış; elden düşme, eski: He sells used books. Eski kitap satıyor. I don't want a used car. Kullanılmış araba istemem
used
{f} kullan

Uranyum, nükleer gücün üretiminde kullanılmaktadır. - Uranium is used in the production of nuclear power.

Spor salonu, tören için kullanıldı. - The gym is used for the ceremony.

used
eskiden

Balık yemek eskiden olduğu kadar şimdi sağlıklıklı mıdır? - Is eating fish as healthy now as it used to be?

Eskiden bir gece kuşuydum fakat şimdi bir erken kalkanım. - I used to be a night owl, but now I'm an early riser.

used
tükenmek
used
alışkın

Erken kalkmaya alışkınım. - I'm used to getting up early.

O uzun mesafe yürümeye alışkın. - He is used to walking long distances.

used
kullanılan

O, atmosferdeki karbon dioksit miktarlarının artmasından dolayı Dünyanın ısınmasını tanımlamak için kullanılan bir terimdir. - It is a term used to describe the warming of the earth due to increasing amounts of carbon dioxide in the atmosphere.

Dünyada en çok kullanılan işletim sistemi Windows'tur. - Windows is the most used operating system in the world.

used
eski

Fransa'nın para birimi franktı ve sembolü ₣ idi. Frank Fransa'da artık kullanılmıyor ama Gine gibi bazı eski Fransız kolonilerinde hâlâ kullanılmaktadır. - France's currency was the franc, and its symbol was ₣. While it is no longer used in France, francs are still in use in some former French colonies such as Guinea.

Linda şimdi çok dans etmiyor fakat eskiden çok dans ettiğini biliyorum. - Linda does not dance much now, but I know she used to a lot.

used
(to ile) alışkın
used
yap(mak)
used
{s} to -e alışık, -e alışkın: I'm used to it. Ona alışığım
used
eskiden olduğu kadar

Tom eskiden olduğu kadar utangaç değil. - Tom isn't as heavy as he used to be.

Tom eskiden olduğu kadar zengin değil. - Tom isn't as rich as he used to be.

used
He used to come at eight Eskiden saat sekizde gelirdi
used
be used up çok yorulmak
used
idi

Tom eskiden basketbol antrenörü idi. - Tom used to be a basketball coach.

Tom bir özel eğitim öğretmeni idi. - Tom used to be a special education teacher.

used
bitkin hale gelmek
used
alışık

Herkesin önünde konuşmalar yapmaya alışık değilim. - I'm not used to making speeches in public.

Tom yalın ayak yürümeye alışık değildir. - Tom isn't used to walking barefooted.

English - English
used

He used to live here, but moved away last year.

to perform habitually; to be accustomed
Favorites