Bu araba kolayca dağa çıkmak için yeterli güce sahiptir.
- This car has enough power to go up the mountain easily.
Tom TV'yi evin önceki sahibinin çatıya monte ettiği antene bağladı.
- Tom connected the TV to the antenna that the previous owner of his house had mounted on the roof.
Kuyumcu broşa büyük bir inci monte etti.
- The jeweler mounted a big pearl in the brooch.
Şu dağa tırmanmak istiyoruz.
- We'd like to climb that mountain.
Bazı tilkilerin bu dağda yaşadığını biliyor muydun?
- Did you know that some foxes lived on this mountain?
İğrenç bir kardan adamın ayak izlerinin Himalaya dağlarında bulunduğunu duydum.
- I heard that footprints of an abominable snowman were found in the Himalayan mountains.
İğrenç bir kardan adamın ayak izlerini Himalaya dağlarında keşfettiklerini duydum.
- I heard that they discovered the footprints of an abominable snowman in the Himalayan mountains.
Onlar en yüksek dağlara tırmanıp denizlerin tabanında yürüdüler.
- They have climbed the highest mountains and walked on the floor of the seas.
Yatak odası penceremden dağlar görebiliyorum.
- I can see mountains from my bedroom window.
Şu dağa tırmanmak istiyoruz.
- We'd like to climb that mountain.
Bu dağa tırmanmak zordur.
- This mountain is difficult to climb.
Everest Dağı Dünyanın en yüksek tepesidir.
- Mount Everest is the world's highest peak.
Sonunda, onlar dağın tepesine ulaştı.
- At last, they reached the top of the mountain.
Sami'nin en sevdiği binek hayvanı Leyla adında bir kısraktı.
- Sami's favorite mount was a mare named Layla.
Bob portreyi hoş bir çerçeve ile çerçeveledi fakat o tepetaklak olmuştu.
- Bob mounted the portrait in a fancy frame, but it was upside down.
The General gave the order to mount the attack.
The rider climbed onto his mount.