O etkin önlemler alamadı.
- He could not take effective measures.
Onun konuşması Hükümetin politikalarıyla ilgili etkili bir özürdü.
- His speech was an effective apology for the Government's policies.
Sebep ve sonuç birbirlerine tepki yaparlar.
- Cause and effect react upon each other.
Çabalar sonuç getirmedi.
- The efforts brought about no effect.
Antiseptiklerin etkin uygulaması hastane enfeksiyonlarının önlenmesinde önemli bir konudur.
- The effective application of antiseptics is an important matter in the prevention of hospital infections.
O gerçekten etkiliydi.
- That was really effective.
Yasa hâlâ yürürlüktedir.
- The law is still in effect.
Vize yasağı yürürlükte olduğu sürece Boston'a gidemem.
- I cannot travel to Boston as long as the visa ban is in effect.
The best way to effect change is to work with existing stakeholders.