Cılız ve narin bir çocuktu.
- He was a weak and delicate child.
Tom kendini kaldırmak için çok cılız.
- Tom is too weak to lift himself.
Bugün biraz güçsüz hissediyorum.
- I feel a little weak today.
O, hastalığından sonra hâlâ güçsüzdü.
- She was still weak after her illness.
O,İngilizcede zayıftır.
- He is weak in English.
Gıda yetersizliği onu zayıf ve bitkin düşürdü.
- Lack of food had left him weak and exhausted.
Kahvemi hafif severim.
- I like my coffee weak.
Kahvemi hafif istiyorum.
- I'd like my coffee weak.
Açık kahveyi tercih ederim.
- I prefer weak coffee.
Tom açıkçası hâlâ çok zayıf.
- Tom is obviously still very weak.
İnsan zaafına müsamaha göstermek zorundasın.
- You have to allow for human weakness.