O, her gün kan basıncı ölçtürmek zorundadır.
- He has to have his blood pressure taken every day.
Lütfen VCR'a bir kaset koy ve kayıt butonuna bas.
- Please put a cassette in the VCR and press the record button.
Makineyi çalıştırmak için bu butona basın.
- Press this button to start the machine.
Basın onun özel hayatıyla ilgileniyor.
- The press is interested in his private life.
Oda basın konferansının başlamasını bekleyen muhabirlerle tıka basa doluydu.
- The room was jam-packed with reporters waiting for the press conference to begin.
Basın onun özel hayatıyla ilgileniyor.
- The press is interested in his private life.
Kan basıncı sabitlenemez.
- The blood pressure can't be determined.
Tom kulağını kapıya bastırdı, bitişik odada neler olduğunu duymaya çalıştı.
- Tom had his ear pressed to the door, trying to hear what was going on in the next room.
Dudaklarını sıkıca birbirine bastırdı.
- She pressed her lips firmly together.
If we read but a very little, we naturally want to press it all; if we read a great deal, we are willing not to press the whole of what we read, and we learn what ought to be pressed and what not. (M. Arnold, Literature and Dogma, Pref.).