to keep from going quickly; to hinder the progress of

listen to the pronunciation of to keep from going quickly; to hinder the progress of
English - Turkish

Definition of to keep from going quickly; to hinder the progress of in English Turkish dictionary

slow
yavaşlatmak

Döner kavşağın amacı trafiği yavaşlatmaktır. - The purpose of a roundabout is to slow down traffic.

slow
{s} yavaş

Japonya'nın dış yardımları yurttaki ekonomik yavaşlamadan dolayı kısmen azalıyor. - Japan's foreign aid is decreasing in part because of an economic slowdown at home.

Biraz daha yavaşça konuşabilir misin? - Could you please speak a little bit more slowly?

slow
{s} kesat

İşler gerçekten kesatlaştı. - Business has really slowed down.

Bu günlerde iş çok kesat. - Business is so slow these days.

slow
{s} hızı azaltan
slow
{s} sıkıcı

Basketbolla karşılaştırıldığında, beyzbolun biraz yavaş ve sıkıcı olabileceği düşünülebilir. - Compared to basketball, baseball might be considered a little slow and boring.

Tom golf sever ama Mary onun yavaş ve sıkıcı olduğunu düşünüyor. - Tom likes golf, but Mary thinks it's slow and boring.

slow
{s} geri kalmış

Saatimi ayarlamalıyım. Geri kalmış. - I must adjust my watch. It's slow.

Lütfen saati ayarlar mısınız. Geri kalmış. - Will you please adjust the clock? It's slow.

slow
ağırkanlı
slow
ağırlaşmak
slow
kaplumbağa gibi
slow
{f} yavaşla

Cankurtaranlar kırmızı ışıklarda durmak zorunda değiller ama genellikle yavaşlarlar. - Ambulances don't have to stop at red lights, but they usually slow down.

Japonya'nın dış yardımları yurttaki ekonomik yavaşlamadan dolayı kısmen azalıyor. - Japan's foreign aid is decreasing in part because of an economic slowdown at home.

slow
(up/down ile) yavaşlamak
slow
(sögen) geri
slow
yavaş; ağır, yavaş giden; uzun süren; yavaş yavaş etkileyen: a slow train yavaş giden bir tren. a slow convalescence uzun süren bir
slow
hızını eksiltmek
slow
(fiil) yavaşlamak, yavaşlatmak
slow
güç anlayan
slow
{s} 1. yavaş; ağır, yavaş giden; uzun süren; yavaş yavaş etkileyen: a slow train yavaş giden bir tren. a slow convalescence uzun süren bir
slow
{s} geç

Çocukluk çağında, zaman yavaş olarak geçer. - In childhood, time passes slowly.

Geçen ay iş biraz yavaştı. - Business was a little slow last month.

slow
{s} geri

Saatim geri kaldığı için özel ekspresi kaçırdım. - As my watch was slow, I missed the special express.

Saat on dakika geri kalmış. - The clock is ten minutes slow.

slow
{s} eli ağır
English - English
slow
to keep from going quickly; to hinder the progress of
Favorites