to keep from going quickly; to delay; to retard; to hinder the progress of

listen to the pronunciation of to keep from going quickly; to delay; to retard; to hinder the progress of
English - Turkish

Definition of to keep from going quickly; to delay; to retard; to hinder the progress of in English Turkish dictionary

slow
yavaşlatmak

Döner kavşağın amacı trafiği yavaşlatmaktır. - The purpose of a roundabout is to slow down traffic.

slow
{s} yavaş

Biraz daha yavaşça konuşabilir misin? - Could you please speak a little bit more slowly?

Japonya'nın dış yardımları yurttaki ekonomik yavaşlamadan dolayı kısmen azalıyor. - Japan's foreign aid is decreasing in part because of an economic slowdown at home.

slow
{s} kesat

İşler gerçekten kesatlaştı. - Business has really slowed down.

Bu günlerde iş çok kesat. - Business is so slow these days.

slow
{s} hızı azaltan
slow
{s} sıkıcı

Oyun yavaş ve sıkıcıydı. - The game was slow, and it was also boring.

Tom golf sever ama Mary onun yavaş ve sıkıcı olduğunu düşünüyor. - Tom likes golf, but Mary thinks it's slow and boring.

slow
{s} geri kalmış

Saatimi ayarlamalıyım. Geri kalmış. - I must adjust my watch. It's slow.

Saat on dakika geri kalmış. - The clock is ten minutes slow.

slow
ağırkanlı
slow
ağırlaşmak
slow
kaplumbağa gibi
slow
{f} yavaşla

Yavaşlamamız gerekmiyor mu? - Shouldn't we slow down?

Japonya'nın dış yardımları yurttaki ekonomik yavaşlamadan dolayı kısmen azalıyor. - Japan's foreign aid is decreasing in part because of an economic slowdown at home.

slow
(up/down ile) yavaşlamak
slow
(sögen) geri
slow
yavaş; ağır, yavaş giden; uzun süren; yavaş yavaş etkileyen: a slow train yavaş giden bir tren. a slow convalescence uzun süren bir
slow
hızını eksiltmek
slow
(fiil) yavaşlamak, yavaşlatmak
slow
güç anlayan
slow
{s} 1. yavaş; ağır, yavaş giden; uzun süren; yavaş yavaş etkileyen: a slow train yavaş giden bir tren. a slow convalescence uzun süren bir
slow
{s} geç

Bu hafta zaman çok yavaş geçti. - Time passed very slowly this week.

Çocukluk çağında, zaman yavaş olarak geçer. - In childhood, time passes slowly.

slow
{s} geri

Saatim beş dakika geri kalmış. - My watch is five minutes slow.

Saat on dakika geri kalmış. - The clock is ten minutes slow.

slow
{s} eli ağır
English - English
slow
to keep from going quickly; to delay; to retard; to hinder the progress of

    Hyphenation

    to keep from Go·ing quickly; to delay; to retard; to hind·er the prog·ress of

    Pronunciation

Favorites