Ben işleri karıştırmak istemiyorum.
- I don't want to stir things up.
Haber heyecan yaratıyor.
- The news is creating a stir.
Haber büyük bir heyecan yarattı.
- The news caused a huge stir.
Ortalığı karıştırmaya çalışmıyorum, duyduğumu söylüyorum sadece.
- I'm not trying to stir up trouble. I'm just telling you what I heard.
Tom ortalığı karıştırmaya çalışıyor gibi görünüyor.
- Tom seems to be trying to stir up trouble.
That night he was almost too happy to sleep, and so much love stirred in his little sawdust heart that it almost burst.