to incite; to entice; to urge; to constrain; to oblige

listen to the pronunciation of to incite; to entice; to urge; to constrain; to oblige
English - Turkish

Definition of to incite; to entice; to urge; to constrain; to oblige in English Turkish dictionary

put
açmak
put
atfetmek
put
(Ticaret) satma opsiyonu
put
şişmanlamak
put
çıkarmak

Sana bir zahmet çıkarmak istemiyorum. - I don't want to put you to any trouble.

Seni çıkarmak istemiyorum. - I don't want to put you out.

put
neşretmek
put
oya sunmak
put
bahis tutuşmak
put
{f} yatırım yapmak
put
koşmak
put
fırlatmak
put
{f} atmak

Seni asla bir tehlikeye atmak istemedim. - I never meant to put you in any danger.

Belki onu başımdan atmak için bir şey yaptım. - Maybe I did something to put him off.

put
{f} bırakmak

Onu arkamızda bırakmak zorundayız. - We've got to put that behind us.

Ben geçmişi arkamızda bırakmak istiyorum. - I'd like to put the past behind us.

put
zorlamak
put
{f} (put, --ting) koymak, yerleştirmek
put
{i} atış

Gitmeden bir şeyler atıştırmalısın. - You should put something in your stomach before you go.

put
hareketsiz
put
reye koymak
put
sabit

Sabit bir biçimde durarak elinden gelenin en iyisini yapmaya çalıştı. - Sitting still he tried to put his best foot forward.

put
{f} yüklemek
English - English
put
to incite; to entice; to urge; to constrain; to oblige
Favorites