to hasten; to hurry

listen to the pronunciation of to hasten; to hurry
English - Turkish

Definition of to hasten; to hurry in English Turkish dictionary

haste
acele

O, hikayeyi yalanlamak için acele etti. - She hastened to deny the story.

Ben ilk otobüse zamanında yetişmek için aceleyle kahvaltı yaptım. - I had breakfast in haste in order to be in time for the first bus.

haste
{i} telaş
haste
çabuk
haste
ivedilik Haste makes waste
haste
tez olarak make haste acele etmek
haste
telâşla
haste
in haste aceleyle
haste
{i} hız

Mary hızla odasına geri döndü. - Mary hastened back to her room.

Hata onun emekliliğini hızlandırdı. - The mistake hastened his retirement.

haste
Acele işe şeytan karışır

Acele işe şeytan karışır. - More haste, less speed.

haste
{i} ivedilik
haste
{i} çabukluk
English - English
haste
to hasten; to hurry
Favorites