Mahkumları bırakmalarını emretti.
- He ordered them to release the prisoners.
O köpeği serbest bırakmayın.
- Don't release that dog.
Tom Mary'nin çığlık attığını duyduğunda telefonu kapamak üzereydi.
- Tom was just about to hang up when he heard Mary scream.
Telefonu henüz kapatmayın, lütfen.
- Don't hang up yet, please.
Biraz bekle, hemen döneceğim. Telefonu kapatma!
- Hold on a second, I'll be right back. Don't hang up!
Tom Mary'nin çığlık attığını duyduğunda telefonu kapamak üzereydi.
- Tom was just about to hang up when he heard Mary scream.
Tom ceketini asmak için dolabı açtı.
- Tom opened the closet to hang up his coat.
Mandallar kıyafet asmak için kullanılır.
- Clothespins are used to hang up clothes.
Telefonu kapatmadan önce Ryoko ile tekrar konuşabilir miyim?
- Can I talk to Ryoko again before you hang up?
Biraz bekle, hemen döneceğim. Telefonu kapatma!
- Hold on a second, I'll be right back. Don't hang up!
Onun ayağını tuzaktan kurtarmak imkansız.
- It's impossible to release his foot from the trap.
Jack çamı kozalakları, örneğin, büyük bir ısıya maruz kalıncaya kadar tohumlarını bırakmak için kolayca açılmazlar.
- The cones of the jack pine, for example, do not readily open to release their seeds until they have been subjected to great heat.
Ne yazık ki Tom'u serbest bırakmak zorunda kalacaksın.
- I'm afraid you're going to have to release Tom.
Onun ayağını tuzaktan kurtarmak imkansız.
- It's impossible to release his foot from the trap.
If you continue to use abusive language, I will need to release the call.
When my mother started telling me to be careful over the phone, I threatened to hang up on her.
I hung up my washing on the line.