Dışarıdaki gürültü sinirime dokunduğu için canım çalışmak istemedi.
- I didn't feel like studying because the noise outside was getting on my nerves.
Tom'un konuşma şekli sinirlerime dokundu.
- Tom's way of speaking got on my nerves.
Onu izlemeye cüret edemem.
- I don't have the nerve to watch it.
Sormadan arabamı almaya cüret etti.
- He had the nerve to take my car without asking.
The liquor nerved up several of the men after their icy march.