Polis, suçu çözmek için yola çıktı.
- The police set out to solve the crime.
O, sorunu çözmek için çalıştı, ama şansı yoktu.
- He tried to solve the problem, but had no luck.
Bu sorunu halletmek zor.
- It is difficult to solve this problem.
Bir şeyi halletmek için en iyi metot bazen en basitidir.
- The best way to solve a problem is sometimes the simplest.
Bilmeceyi çözmeye çalışmanın faydası yok.
- It is no use trying to solve the riddle.
Ben problemi kolaylıkla çözmene şaşırdım.
- I'm amazed by the ease with which you solve the problem.
Bu benim problemi nasıl çözdüğümdür.
- This is how I solved the problem.
Allen'e çözülmesi imkânsız bir problem verilmişti.
- Allen was given a problem that was impossible to solve.
Eğer kendi kendine yetmeyi vergiye tâbi yapmış olsalar, tüm ekonomik sorunlar çözülürdü.
- All economic problems would be solved, if they made complacency taxable.
Çoğu problem gibi bu da sonunda çözülür, sanırım.
- Like most problems, this will eventually be solved, I think.