O, meydana gelmek zorunda değildi.
- That didn't have to happen.
Tom kötü bir şey olmak üzere olduğu hissini atlatamadı.
- Tom couldn't shake the feeling that something horrible was about to happen.
Bir şey olmak üzere olduğunu hissetti.
- He felt that something was about to happen.
Bizim güneşimizin yaklaşık beş milyar yıl içinde enerjisi tükenecektir. Bu olduğunda herhangi biri etraftaysa, onlar dünyayı terk edip yeni bir gezegen bulmak zorunda kalacaklar.
- Our sun will run out of energy in about five billion years. If anyone is around when it happens, they’ll have to leave Earth and find a new planet.
Tom'a ne olduğunu bulmak zorundayız.
- We have to find out what happened to Tom.
Tom Mary'nin onun partisine gelmek istediğini duyduğunda gerçekten memnun oldu.
- Tom was really glad to hear that Mary wanted to come to his party.
Ebeveynlerimin evine gelmek ister misin?
- Would you like to come to my parents' house?