Tom görüşmek için istekli.
- Tom is willing to negotiate.
Tom görüşmek istemiyor.
- Tom doesn't want to negotiate.
Onlarla müzakere yapması için onu atadık.
- We delegated him to negotiate with them.
İki taraf günlerce müzakere ettiler.
- The two sides negotiated for days.
İki ülke kriz için bir anlaşma görüşecekler.
- The two countries will negotiate a settlement to the crisis.
Bir sonraki adım barış anlaşmasının koşullarını görüşmekti.
- The next step was to negotiate terms of a peace treaty.