to cover, as bottom of a vessel, a seam, a spar, etc

listen to the pronunciation of to cover, as bottom of a vessel, a seam, a spar, etc
English - Turkish

Definition of to cover, as bottom of a vessel, a seam, a spar, etc in English Turkish dictionary

pay
{i} ücret

Fakir Japon göçmenler düşük ücretle çalışmaya istekliydiler. - Poor Japanese immigrants were willing to work for low pay.

Herkesin, hiçbir fark gözetilmeksizin, eşit iş karşılığında eşit ücrete hakkı vardır. - Everyone, without any discrimination, has the right to equal pay for equal work.

pay
{i} ödenek
pay
{f} (paid)
pay
{f} öde

Hey! Scott! Faturamı öde! - Hey! Scott! Pay my bill!

Bugün senin öğle yemeğin için parayı ben ödeyeceğim. - I'll pay the money for your lunch today.

pay
karşılığını vermek
pay
maaş

İlk maaşın ile ne yapacaksın? - What are you going to do with your first pay?

Son zamanlarda, ona maaş çekini zamanında vermiyorlar. - Recently, they have not been giving her her paycheck on time.

pay
vergin
pay
yarar sağlamak
pay
ödemek

Ben bir kredi kartı ile ödemek istiyorum. - I would like to pay with a credit card.

Babamın borcunu ödemekten berat edildim. - I was absolved from paying my father's debt.

pay
kâr getirmek
pay
(Askeri) ÖDEME: Bir borcun tasfiyesi
pay
{f} para vermek

Bir otel odasına dünya kadar para vermek istemiyorum. - I don't want to pay through the nose for a hotel room.

pay
{i} bedel

Bir dahaki sefere bunun bedelini ödersin! - Next time you'll pay for it!

Birisi bedeli ödemek zorunda. - Someone has to pay the price.

pay
kar getirmek
pay
pay dirt işletme zahmetine değer mi
pay
{i} ödeme

Faturayı ödemediği için suyu kestiler. - They shut his water off because he didn't pay the bill.

Ödeme yapmadan restorandan ayrıldı. - He left the restaurant without paying.

pay
(fiil) ödemek, karşılığını vermek, para vermek, değmek, etmek
English - English
pay