Şimdi üç yıldır İngilizce eğitimi almaktayız.
- We have been studying English for three years now.
Saatimi kaybettim, bu yüzden bir tane almak zorundayım.
- I lost my watch, so I have to buy one.
İçeri girmeme izin vermek zorundasın.
- You have to let me in.
Gitmene izin vermek zorundayım.
- I have to let you go.
Tam sevinç değerini elde etmek için, onu paylaşacak birisine sahip olmalısınız.
- To get the full value of joy, you must have someone to divide it with.
Yaptığını sandığım başarı türünü elde etmek istiyorsan, öyleyse daha çok çalışmak zorunda kalacaksın.
- If you want to achieve the kind of success that I think you do, then you'll have to study harder.
Tom ile birkaç dakika yalnız geçirmek istiyorum.
- I'd like to have a few minutes alone with Tom.
Yarına kadar görevi gözden geçirmek zorundayım.
- I have to go through the task by tomorrow.
Biz biraz şarap içmek istiyoruz.
- We'd like to have some wine.
Bir fincan kahve daha içmek istiyorum.
- I'd like to have another cup of coffee.
Yüksek yerlerde arkadaşlara sahip olmak güzel olmalı.
- It must be nice to have friends in high places.
Balinaların kendi diline sahip olduklarına inanılmaktadır.
- It is believed that whales have their own language.
Faturayı ödemek zorunda kaldım! Bir dahaki sefere, onlar beni davet etmek zorunda kalacaklar.
- I had to pay the bill! The next time, I'll have them invite me.
Pul koleksiyonum yok ama onu davet etmek için bir mazeret olarak kullanabildiğim Japon kartpostal koleksiyonum var.
- I don't have a stamp collection, but I have a Japanese postcard collection that I could use as an excuse to invite him.
Mezun olmak için yeterli kredim yok.
- I don't have enough credits to graduate.
Windows ile eklentilere sahip olmak zorundasın,yoksa o dosyalarını okumaz.
- With Windows, you have to have extensions or it won't read your files.
Son zamanlarda bir çok hileli iğrenç olaylar vardı.
- Recently there have been a lot of nasty incidents with fraud.
Ben hile yapma niyetim yok. Konu ne?
- I have no intention of cheating. What's the point?
Önerilerinizi kabul etmekten başka seçeneğim yok.
- I have no choice but to accept your proposals.
Böyle uygunsuz bir öneriyi kabul etmek zorunda değildin.
- You didn't have to accept such an unfair proposal.
Son zamanlarda, ekonominin hızla geliştiğine dair sinyaller bulunmaktadır.
- Recently, there have been signs that the economy is picking up steam.
Adil payına katkıda bulunmak zorundasın.
- You have to contribute your fair share.
Biz altıda orada olacaksak, şimdi hareket etmek zorundayız.
- If we are to be there at six, we will have to start now.
Bu sınavda başarısız olursan, kursu tekrar etmek zorunda kalacaksın.
- If you flunk this exam, you'll have to repeat the course.
They had me feed their dog while they were out of town.