Tom ve Mary'nin birbirlerinden hoşlandığı ortada.
- It's obvious Tom and Mary like each other.
Durumun daha kötüye gitmediği ortada.
- It is obvious that his condition has not worsened.
Onun beni sevdiği besbelli.
- It's very obvious that he likes me.
Tom besbelli üzgündü.
- Tom was obviously upset.
Onun hatalı olduğu açıktır.
- It's obvious he's wrong.
Chris'in açıkça parayı getirmeye niyeti olmadığı için Brian çıldırdı.
- Brian is mad because Chris obviously does not intend to return the money.
Tom'un acı içinde olduğu belliydi.
- Tom was obviously in pain.
Belli ki yalan söylüyor.
- Obviously, he is lying.
Geçmişe bakıldığında, çöplerimizi evlerimize çok yakın yakmamamız gerektiği apaçık ortadadır.
- In retrospect, it may seem obvious that we shouldn't have been burning our trash so close to our house.
O apaçık, açıklamana gerek yok.
- That's obvious, you don't need to explain it.
... a series of conundra without any obvious solutions, at least, obvious to me. Which is why I'm ...
... And I know it sounds obvious, but it's an amazing thing ...